Pera Palas'ta Gece Yarısı yıldızlarıyla söyleşi | Selahattin Paşalı: Evimliyim, kendimi evime ait hissediyorum; Hazal Kaya: Yediğim linç bana özgürleşme sağladı
Diğer
12 Eylül 2024
Türkiye'de yıldız oyuncuların başrol paylaşmasına çok sık rastlıyoruz, "partner" olmalarına ise nadiren… Uzun çalışma süreleri, egoların bir araya gelmesi, fanların ve sosyal medyanın baskısı, reyting endişesi buna engel olan sebeplerden. Bugünse karşımda partner olmayı başarmış, birbirlerine hem tatlı tatlı takılan, hem de güvenle ve sevgiyle yaklaşan iki yol arkadaşı var: Hazal Kaya ve Selahattin Paşalı.
Onlar Pera Palas'ta Gece Yarısı'nın Esra ve Halit'i. Zamana karşı koyan bir aşkın kahramanları. İlk sezonda 1919'a gidip Mustafa Kemal'i suikasttan kurtarmışlardı, 12 Eylül Perşembe akşamı başlayacak ikinci sezondaysa 1940'lara gidiyor ve kadın hakları mücadelesine ön saflardan dahil oluyorlar. Bir yandan da koştur koştur Esra'nın biyolojik annesini arıyorlar.
Konu zaman yolculuğu olunca sohbet hep oraya gidiyor. Çocukluğunla konuşabilsen ona ne tavsiye verirdin, geçmişe gidip bir kahramanına sarılabilecek olsan bu kim olurdu, on yıl sonra kariyerin neye benziyor, en sevdiğin zaman yolculuğu filmleri neler? Bu "klasik" soruların hepsini sorup, cevapladık…
Ama ciddi şeyler de konuştuk. Türkiyeli birer oyuncu olarak yurt dışına açılmanın zorluklarını, setlerde olması gereken çalışma koşullarını, Hazal Kaya'nın ilk sezonda karşılaştığı eleştirilerle nasıl başa çıktığını ve Paşalı'nın ona nasıl destek olduğunu, birlikte çalışmanın hem iyi hem kötü taraflarını, anne-baba olmanın rollerine nasıl yansıdığını ve dahasını…
Buyurun sohbetimize.
- İlk sezonda Mustafa Kemal'i suikasttan kurtardınız, "Zaman yolculuğunda zirve budur" diyorduk ki ikinci sezon geldi. Nasıl bir macera bekliyor bizi bu sezon?
Hazal Kaya: İkinci sezonda Esra'nın annesini arayışıyla birlikte bir kadın mücadelesi izliyoruz. Çok heyecanlı, çok yüksek bir sezon. Çok ağladım ben izlerken.
Selahattin Paşalı: İlk sezonda tarihsel gerçeklik vardı, Mustafa Kemal Atatürk gibi bir karakterimiz vardı hikâyede. Bu sezon kadın hakları ve özgürlük üstüne bir hikâye örgüsü var. Bu bir kurgu hikâye ama Hazal'ın dediği gibi çok sürükleyici bir sezon oldu.
- Biraz değinelim bu konuya. Bu sezon iş hayatında öncü kadınların kaçırıldığı ve oradan kadın hakları direnişine evrildiğimiz bir hikâye izliyoruz. Kadınların kazanılmış hakları ellerinden alınmaya çalışılıyor ve Esra kendini bu mücadelenin ön saflarında buluyor. Hikâye 1940'larda geçiyor ama biz benzer şeyleri 2024'teki gerçeğimizde yaşıyoruz. Pera Palas'ın bu konuya eğilmesi sizin için ne ifade ediyor?
HK: Ben tabii bahsi geçen mücadeleye 1990'ların başından beri önce bir kız çocuğu sonra da bir yetişkin olarak dahil olduğum için, bendeki mücadele biraz doğuştan geldiği için, çok mutlu oldum. Çok da doğru ve iyi işlenmiş kurgusal bir hikâye bu. O yüzden beni çok heyecanlandırdı. İzlerken ne hissedeceğimi merak ediyordum en çok, izlerken de perişan oldum.
- Çünkü bir yandan sanki gerçekmiş gibi, her an olabilirmiş gibi… Zaten olmuş hallerini de görüyoruz, yaşıyoruz.
HK: Güncelliğini koruyor olması da insanın hem canını sıkıyor, hem içini karartıyor ama bir yandan da "umut her zaman var" diyorsun.
SP: Bir oyuncu olarak, böyle bir senaryo yazıldığında buna hizmet ederek biraz farkındalık yaratabilme şansına sahibiz biz de. O açıdan umuyorum insanlar da buradan "dersler çıkarmak" mı denir ona bilmiyorum ama… Umarım doğru yere parmak basarız.
- Bir yandan mücadeleler, aksiyonlar yaşanırken, bir yandan da zamana karşı koyan bir aşk hikâyesi var Pera Palas'ta. O aşka en çok sahip çıkan, en çok peşinde koşan karakter de Halit. Benim favori karakterim çünkü hangi zaman diliminde olursak olalım hep çok şık ve hep çok zengin.
HK: (Gülüyor) Yolunu bulmuş…
- Zaman yolculuğu yapıp da zengin olmayana da diyecek bir şeyimiz yok.
SP: Doğru.
- Halit'in o aşk peşinde koşan hâli çok tatlı geldi bana. Esra ve Ahmet olayların peşindeyken Halit devamlı "Esra seni çok özledim", "En sonunda seni buldum," "Akşam bana gel" tadında. Nasıl bir Halit yarattın bu sezon?
SP: Halit bu sezon zamanda yolculuğu keşfediyor, Esra'nın peşinden gidiyor ve onu buluyor. Fakat ilk sezonda da bunu biraz göstermiştik, zaman yolculuğu yapmanın bazı etkileri oluyor üzerinde. "İçinde ne varsa büyür" denir ya, Halit'in içinde hep Esra var ve o çok büyüyor. Hatta izlerken bazı yerlerde "Çok mu itici duruyor o büyüklük?" gibi şeyler de hissettim. Halit ve Esra aşkını "zamansız bir aşk" olarak adlandırdık kendi içimizde.
Bu hikâye esasında bir macera ve bu aşk o maceranın bir yan konusu olsa da, bazı anlarda "Keşke bu aşkı daha çok hissetsek" dedim. Hazal'la oynamak da çok güzeldi.
HK: Halit ve Esra'nın ilişkileriyle ilgili en sevdiğim şey aslında yol arkadaşı olmaları, dava arkadaşılar. İyi de bir ikililer olayları çözme konusunda. Bir yandan da böyle bir aşk yaşamalarını, ne zaman bir araya gelseler aynı tonda ve büyüklükte aşklarını yaşamalarını çok seviyorum.
- Anların önemi üstünde duruyorsunuz. Sezonun mottosu "Her şey bir anla başlar". Siz kendi kişisel tarihinize dönüp baktığınızda "Benim için her şey şu anda başladı" dediğiniz bir an var mı?
HK: Biz bu sorunun cevabını bir saat düşünürüz. Çok zor bir soru. Ama yine diziden başka bir mottoyla yanıt verebilirim: "Olması gereken olur". İki sezondur aslında bunun peşindeyiz. Sen ne yaparsan yap olması gereken oluyor. Neyi değiştirmeye çalışırsan çalış, hayır, olması gereken oluyor. Ben de biraz o tarafa kaydım. Vardır bazen "Neden böyle yaptım? Ah şunu söyle yapsaydım" dediğim anlar. Şimdi "Hayır, onlar olmasa bugünkü ben olmazdım" diyorum. Keşke barındırmıyorum bünyemde ve "Olması gereken olur" fikrine tutunuyorum.
- "Daha iyi bir zaman yok" da deniyor. Yok mu sahiden, yoksa "Gelecek her zaman daha iyi olabilir, ben çabalarım" diyenlerden misiniz?
SP: Gelecek daha da korkutmuyor mu? Bence gelecek daha korkutucu.
HK: Çok. Gerçekten iyi bir zaman yok. İyi bir beş yıl kadar var, maksimum sekiz yıl var, öncesi ve sonrası karanlık yani.
- Bu partner olarak ikinci sezonunuz. Birbirinizin huyunu suyunu öğrendiğinizi düşünüyorum. Birlikte çalışmanın en güzel ve en kötü yönü neydi?
SP: Hazal'ınkileri o kadar iyi biliyorum ki. (Gülüyor.)
HK: Hadi Allah aşkına. Önden buyur. (Gülüyor.)
SP: En güzel tarafı sete getirdiği neşe. Hazal çok neşeli bir kadın ve bu benim de setteki enerjimi çok yukarı çekiyor. Onun neşesi, enerjisi çok hoşuma gidiyor. Onunla oyunlarımızı konuşabilmek, tartışabilmek, bir şeyler denemek, beraber göz göze kalmak çok hoşuma gidiyor. Zor tarafı da, yok tabii ki.
HK: Ben seni ifşalayacağım ama.
SP: Kavgacı tarafları vardır. Daha doğrusu bizim öyle bir ilişkimiz var, bu da bizi besleyen bir şey.
HK: Biz atışırız.
SP: Atışmalı bir ilişki kurduk.
HK: Atışmalı, korkutmalı. (Gülüyor.)
SP: Ben korkuyorum Hazal'dan.
HK: Ben de ondan korkuyorum. Selahattin'le çalışmanın en iyi yanı, çok çalışkan ve çok özverili bir oyuncu ve insan. Bu seni de daha ileri taşıyor, hem bir oyuncu hem insan olarak. Çok düşünüyor. Bu da hem negatif, hem pozitif. Çok da eğlenceli. Fakat….
- Bu kadar da düşünülmez…
HK: Yani… Ben panik atak hastasıyım. Karşımda sevdiğim birinin yüzünde bir ifade görünce alırım onu hemen ve inanırım. Bazı sahnelerden önce Selahattin öyle bir kalıyor ki, "Biz bunu yapamayacağız, sahneyi çekmeyelim" diyorum. "Yok, yok, şunu düşünüyordum" diyor. Alakasız bir şey çıkıyor. Bu sırada ben fenalaşmışım, tansiyonum düşmüş falan… Zaten Pera Palas'ta Geceyarısı hepimizin kariyeri için çok kıymetli bir iş olduğu için ekibin en ufağından en büyüğünde herkeste "Daha iyi ne yapabiliriz?" hissi var. Bu zaten zaman........
© T24
visit website