Kazansa da kaybetse de Erdoğan’ın rakibi İmamoğlu

Diğer

30 Mart 2024

Geçen hafta siyasi tarihimizde genel seçim ile yerel seçim sonuçlarının benzerliklerini ya da yeni bir siyasal dinamiğin ipuçlarını taşıyıp taşımadıklarını analiz etmeye çalışmıştım.

İlki 1930 yılında yapılan yerel seçimlerin 1963, 1984 ve 1989 sonuçlarının bir dönemin sonuna ya da yeni bir siyasal aktörün yükselişine işaret ettiğini not etmiştim.

Geçen haftaki analizde bilerek eksik bıraktığım AK Parti iktidarı dönemindeki yerel seçimlerin genel seçim sonuçlarıyla kıyasıydı. Aşağıdaki tabloda son 22 yıldaki genel ve yerel seçimlerde hep iktidar olan AK Parti ile hep ikinci parti olarak kalan CHP oy oranları var.

Bu 22 yıldaki iki yerel seçimin sayısal sonuçlarından çok siyasal sonuçları bakımından önemli olduğu ve bu bakımdan ardından gelen dönemin siyasal davranışlarını önemli oranda etkilemiş olduğunu görüyoruz.

Hatırlayalım; 28 Şubat Darbesi, 1999 Marmara Depremi, 2001 ve 2002 ekonomik krizleri ile toplum büyük bir boşluğa düşmüş, toplumsal psikolojide travmatik bir döneme girilmişti. 12 Eylül Darbesi ile başlayan ve bu travmatik dönemle sonuçlanan yıllarda toplum son hızla kentleşmiş, teknolojiyle tanışmış, gecikmiş bir endüstrileşme ve modernleşme telaşı içindeydi. Yapılan genel seçimlerin her birinde birinci parti değişmiş, bu 22 yılda ülkeyi yöneten hükümetlerin ortalama ömrü 1 yıl 4 ay olmuştu. Toplum ve ülke değişirken siyasal önder ve vizyon aramış, her partiye bir şans tanımış ama koalisyonlar ve tuhaf siyasal gerilimlerin içinde günler ve fırsatlar yitirilmişti.

Böylesi bir savrulma yaşayan ve siyaseti aşan bir değişim yaşayan ülkede 2002 genel seçimleri büyük bir kırılma yarattı. Seçim sisteminin tuhaflığı sayesinde de AK Parti yüzde 34 oy oranına karşın parlamentonun yüzde 65’ine sahip olduğu bir çoğunlukla iktidara geldi.

Dünya konjonktürünün de elvermesiyle ilk beş yılın ekonomik başarısı 2007 seçimlerinde yüzde 46.6 oy oranıyla AK Parti iktidarını pekiştirdi. 11 Eylül 2001 ABD terör saldırılarıyla dünyanın siyasi iklimi güvenlik temelli bir çerçeveye sıkışırken 2008’de küresel ekonomik kriz geldi. Doğal olarak hem ekonomik kriz hem de ABD’nin Irak işgali ve ardından gelen Orta Doğu coğrafyasındaki gerilimler Türkiye’yi ve seçmeni doğrudan etkiledi. 2008 ve 2009 ekonominin büyüme değil, gerileme dönemi oldu. Nitekim 2002’den itibaren 27 çeyrek boyunca büyüyen ekonomi 2008 yılı birinci çeyreğinde 7.3 oranında büyümeye devam ederken, büyüme ikinci çeyrekte 2.8’e, üçüncü çeyrekte 1.2’ye geriledi, 2008 yılının son çeyreğinde ise eksi 6.2 olarak gerçekleşti. 2009’da ise Türkiye ekonomisi yüzde 4.7 küçüldü ki ekonomi en son 2001 yılında küçülmüştü.

Seçmenin tepkisi sert oldu; 2009 yerel seçimlerinde AK Parti yüzde 38.4’e geriledi. Kanaatim AK Parti bu sonuçlarla seçmenin tercihlerini ekonominin şekillendirdiğini, seçmenin sandık başında rasyonel davranabileceğini öğrendi. Bu tarihten itibaren AK Parti’nin temel tercihi sosyal yardım politikalarını da kullanarak seçmenini “AK Partileştirme” yönünde oldu, kimlik politikalarına ağırlık, partizanlığa hız verildi.

AK Partili dönemin yerel seçimlerinde daha büyük kırılma 2019 yerel seçimlerinde gerçekleşti, İstanbul ve Ankara belediye başkanlıkları muhalefete geçti. Aslında bu kırılmanın emareleri 2017 referandumunda görülmüştü. 2017 Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi referandumunda muhalefet partilerinin gayretlerinden öte bir biçimde iktidar yandaşı ve karşıtı kutuplaşmasının yüzde 51.4-48.6 gibi bir orana yerleştiği görülmüştü. Siyasi partilerin gayretlerinden öte gerçekleşen yüzde 48.6 gibi bir iktidar karşıtı blokta kümelenmiş seçmenin varlığı muhalif partilerin bir arada durarak iktidarı değiştirebilme potansiyelini de gösteriyordu. Çünkü o güne dek CHP dahil hiçbir muhalif partinin AK Parti’yi seçimlerde tek başına henüz yenemeyeceği ortaya çıkmıştı.

2019 yerel seçimlerinde CHP ve İYİ Parti işbirliği, büyükşehirlerde o günün Kürt siyasetinin desteğiyle başta İstanbul ve Ankara önemli metropollerin belediye başkanlıklarının bir kısmı CHP’li adaylara geçti. 31 Mart yerel seçimlerinin İstanbul belediye başkanlığı ayağında çok küçük bir oy farkıyla İmamoğlu’nun kazandığı seçimin hukuksuz biçimde iptaline seçmenin tepkisi sert oldu. Öncekinden 8 puan daha fazla farkla 23 Haziran’da Ekrem İmamoğlu seçimi ikinci kez kazandı.

Sürecin gelişimi altılı masanın kurulmasında etkili oldu, yüzde 50 artı 1 oyu gerekli gören seçim sisteminin de dayatmasıyla ittifaklar kolayca oluştu. Altılı masa kolayca kuruldu belki ama kurulurken gerekli ön mutabakatları, ilkeleri, politikaları ve söylemlerinde ortaklaşması sürece bırakıldı. İlerleyen süreçte gücünü artırmak ve toplumsal güveni inşa etmek yerine altılı........

© T24