menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

AK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüşümün hikâyesi

42 1
10.11.2025

Diğer

10 Kasım 2025

Erdoğan'ın, İBB Başkanlığı döneminde öncülük ettiği "Erdemliler Hareketi", 14 Ağustos 2001'de "AK Parti" ismiyle siyasete girdi

Bu hafta AK Parti’nin iktidara gelişinin 23’üncü yıl dönümüydü. 2001’de, omurgasını siyasal İslam geleneğinden gelen kadroların oluşturduğu AK Parti o günün neredeyse tüm sağ siyasi hareketlerini kapsama alanına almıştı. 3 Kasım 2002’de girdiği ilk seçimde oyların yüzde 34.3’ünü aldı. Seçim barajının da ürettiği olağanüstü bir fırsatla parlamentoda üçte iki milletvekilliğini kazanarak tek başına iktidar oldu. Bugün ideolojik olarak da örgüt dokusu, toplumsal tabanı bakımından da bambaşka sulara yelken açmış olsa da AK Parti siyasi tarihimizde en uzun süre iktidarda kalan parti.

AK Parti bugün yalnızca Erdoğan iktidarına ve son yılların iktidar politikalarına dair analizler, kavramsallaştırmalar, kategorileştirmelerle konuşuluyor. Öte yandan her canlı organizma gibi kendi yaşam süresi boyunca küresel ve ulusal, siyasal ve ekonomik dinamiklerle beraber değişti, dönüştü.

1969’daki genel seçimlerden 12 Eylül darbesine kadar geçen 11 yılda 13 hükümet görev yapmış. Bu hükümetlerin ortalama ömrü 10.5 ay. Sonra 12 Eylül darbesi oldu. Darbe sonrası ilk genel seçimler 1983’te yapıldı. 1983’ten 2002’ye kadar geçen 19 yılda 14 ayrı hükümet ülkeyi yönetti ve ortalama hükümet süresi 16 ay 6 gün oldu.

Ortak bir siyasi ufku olmayan, siyaset marifetiyle yönetilebildiği tartışmalı olan, bir yandan sanayi toplumu olmaya çalışan, sözde Avrupa Birliği üyelik hedefiyle Batı ile eklemleneceği varsayılan bir ülke ortalama bir buçuk yıldan az ömürleri olan hükümetlerce yönetilmeye çalışıldı.

Toplum kentliliği de aşarak metropolleşmeye başlamıştı, teknolojik devrimin öncü ürünleriyle karşılaşmıştı. Ama baktığında siyaseten yönetilemeyen bir ülke gördü toplum. 1970’te 35 milyon nüfusunun yüzde 62’si kırlarda yaşayan Türkiye 2000’de yüzde 35’i kırlarda yaşayan 67 milyon nüfusa ulaşmıştı. 1970’te ortalama eğitim süresi 2.8 yıl iken 2000’de 5.9 yıla yükselmişti.

Yaşanan hızlı değişimin sonuçlarının bir bakıma kaotik görüntüsü belki de bundan. Kentlerin, mahallelerin, sokakların, binaların düzensiz, plansız, estetik ve uyumdan yoksun görüntüsü belki de bu ruh halinin dışa vurmuş hali. Siyasi ufku, rehberi olmayan, hukukun güncele uydurulmadığı, ortak toplumsal yaşamın tüm gelenek, anane, töre, normal, makullerinin hızlı değişim karşısında dağılmaya yüz tuttuğu bir süreçte, dağılanın değişenin yerine ne konulacağı konusunda siyasetsiz kalmış bir ülke ve toplum.

Bu sürecin son 4 yılı ise daha da travmatik olaylara sahne oldu; 28 Şubat muhtırası, 99 Marmara depremi, 2000 ve 2001 ekonomik krizleri. Bu 4 yıl toplumun var olan tüm aktörlerle güven ilişkisini sorguladığı ve hatta kestiği bir duygusal travma ve kopuş yarattı. Bu yüzden 2002 seçimleri yeni bir umutla değil, eskiye duyulan öfkeyle kazanıldı.

2002 seçimleri, Türkiye’nin siyasal hafızasına bir “tercih” değil, bir “tasfiye” olarak geçti. Seçmen, 1990’ların ekonomik çöküşünü, bitmeyen koalisyonlarını, yolsuzluklarını ve devlet elitlerinin çıkar savaşını sandıkta cezalandırdı. Meclis neredeyse tamamen yenilendi, yılların partileri dışarıda kaldı. AK Parti iktidara yükselirken büyük bir ideolojik dalganın değil, büyük bir boşluğun üzerine geldi. O günün AK Parti’si, muhafazakârların partisi olmaktan çok, değişim isteyenlerin partisiydi. Bugünden bakınca, o gün başlayan AK Parti hikâyesinin dört aşamada ilerlediğini görüyoruz.

AK Parti’nin toplumsal tabanını inşa eden dönem buydu. Küresel finans imkanlarının güçlü olduğu, parlamentodaki sayısal çoğunluğuyla hızla kararlar alınabilen, ağır ekonomik krizlerin ardından oluşturulmuş programa sadık kalınan bir süreç sonunda ekonomi toparlandı, sağlık ve ulaşım hizmetleri........

© T24