Türkiye-AB ilişkilerine Baltık diplomatlar yön verecek |
Diğer
16 Aralık 2025
Avrupa Birliği'nin Türkiye’de görev yapan son temsilcisi Thomas Ossowski, Ankara’da fazla kalamadı.
Alman seçimlerinden sonra Friedrich Merz hükümetin başına geçince, Brüksel’de görevli AB büyükelçisini danışman olarak Berlin’e çağırdı. O da kendisinden boşalan göreve Ankara’ya atanmadan önce yardımcısı olarak görev yapan Ossowski’nin gelmesini istedi. Bu durumda Alman diplomat Türkiye’de bir yılını dolduramadan Brüksel’e geri döndü.
Boşalan Türkiye temsilciliği için Fransız diplomatla Estonyalı diplomatın yarışından 2008-2012 yılları arasında Estonya’nın Ankara büyükelçisi olarak görev yapan Aivo Orav galip çıktı.
AB Türkiye temsilciliğinin iki numarası Jurgis Vilcinskas da Litvanyalı.
Bu ikilinin Brüksel’de bağlı oldukları birimin başında da Estonyalı bir diplomat var. AB’nin Dışişleri Bakanlığı gibi çalışan AB Dış İlişkiler Servisi’nde Avrupa ve Orta Asya biriminin başında Matti Maasikas görev yapıyor.
O da AB Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi’ne, yani bir nevi AB’nin Dışişleri Bakanı gibi görev yapan Kaja Kallas’a bağlı. Kallas da Estonya’nın eski başbakanlarından.
Yani, ilginç bir şekilde, Türkiye’yle ilişkilerde bir Baltık diplomat ağırlığı oluşacak.
AB’nin yeni büyükelçisinin Estonyalı olmasını Avrupalı bir diplomat, “Bu da bize Avrupa’nın Türkiye’ye savaş perspektifinden baktığını gösteriyor” diye yorumladı.
Yanlış bir tespit sayılmaz.
Özellikle ABD’nin son Ulusal Güvelik Strateji belgesinin ışığında, Türkiye ile AB/Avrupa ilişkilerinin odağına son on yıldır oturan “göç” konusunun yerini “güvenlik” konusuna bırakacağı söylenebilir.
Uzmanı olmayanlar Baltıklar ve “güvenlik” ne alaka diye soracak olursa; şu anda Avrupa Birliği’nde en Rus karşıtı ülkeler Baltık ülkeleri. Baltık ülkelerinin Rusya tehdit algılaması diğer ülkelerle kıyaslanamayacak kadar yüksek boyutta. Bu nedenle Rusya konusunda en şahin pozisyona sahipler.
Estonyalı diplomatların ağırlığı nedeniyle Türkiye’nin Rusya politikasının değişeceği yok tabii. Ama yine de Avrupa’nın Türkiye’ye bakışına dair bize anlamlı bir ipucu veriyor.
2015 - 2024 arası Ankara’da AB temsilcisi olarak görev yapan dört diplomattan üçü Alman, biri Avusturyalı idi. 2015 göç krizinin pik yaptığı yıldı. 2016’da ise dönemin Almanya Başbakanı Angela Merkel’in yönlendirmesiyle Türkiye-AB arasında göç anlaşması imzalandı. Son on yıldır Türkiye-AB ilişkilerinin odak noktasında Ankara’nın göçmenleri durdurması var.
Türkiye’nin göçmenler konusundaki tampon işlevi halen önemini koruyor. Ancak Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı, Donald Trump’ın da ikinci kez Beyaz Saray’a girmesiyle AB ile ilişkilerde bolca “savunma” alanına dair söylemler duyacağız.
8 Aralık’ta Washington’da sessiz sedasız açıklanan Trump’ın Ulusal Güvenlik Strateji belgesi, Avrupa’da yeni bir soğuk duş etkisi yarattı. Bu tabii Trump ve ekibinden yedikleri ilk tokat değildi. Yine de Avrupa’ya dönük küstah ve kaba bakışın resmi bir belge olarak yazıya dökülmesiyle, Avrupalılar bir kez daha elektrik çarpmış gibi oldular.
Nasıl olmasınlar ki? ABD’nin normal şartlarda hasmı olarak konumlanan Rusya ve Çin konusunda, belge beklenenden çok daha az hasmane, ölçülü ve ılımlı bir ton kullanırken, Avrupa’ya verip veriştiriyor.
Kitlesel göç,........