“Al parayı, ver vizeyi” uygulaması sınırlarımızı eleğe çevirdi

Diğer

12 Ağustos 2024

Geçen haftanın en çok konuşulan haberlerinden birine her zamanki gibi Tolga Şardan imza attı ve iki yabancı uyruklunun ikametinin İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın Ankara’daki evine kayıtlı olduğunu ortaya çıkarttı.

Ardından İçişleri Bakanı 729 bin Suriyeliyi adreslerinde bulamadıklarını açıkladı.

Bu iki haber de sınırlarımızı elek haline getiren iktidarın, ciddi güvenlik zafiyetleri yaratacak uygulamalarla ilgili beceriksizlik ve duyarsızlıklarını bir kez daha gözler önüne serdi.

Suriyeli sığınmacılar tamamen ayrı bir dosya. Bir de işin yabancılara uygulanan vize boyutu var. Gevşek uygulamalar nedeniyle, deyim yerindeyse önümüze gelene vize vermeye başladık. Bunda beceriksizlikten ziyade, yandaş şirketlerin cebi dolsun anlayışı rol oynadı.

Malum, Türkiye özelikle son 15 yılda hem kendisi göçmenler için çekim merkezi oldu hem de kendilerine Batı’da daha iyi bir gelecek yaratmak isteyenler için transit noktası oldu. Bu da vize politikalarının günün şartlarına uyarlanmasını gerektirdi. İktidar konsoloslukların yükünü azaltmak için aracı şirketler kullanmaya başladı.

Bu noktada “ne, nasıl yapılır?” için Türkiye’nin çok da uzağa gitmesine gerek yoktu. Batılı ülkeler yıllardır Türk vatandaşlarını çok sıkı vize uygulamalarına tabi tutuyor. Onların çalıştıkları Türk firmaları örnek alabilirlerdi.

Misal, bir batılı ülkenin İçişleri Bakanlığı, Ankara, İstanbul ya da yetkili vize merkezi bulunan herhangi bir şehirde vize için başvuran Türk ya da başka ülke vatandaşlarını anlık olarak takip edebiliyor. Bir Türk vatandaşı daha parmak izi verirken ya da resmi çekilirken başvurduğu ülkenin ilgili birimi tarafından takip edilebiliyor. Zira vize başvuru merkezi ile o ülkenin ilgili birimleri entegre olmuş durumda.

Bizde daha İçişleri’nin bünyesinde görev yapan nüfus ve vatandaşlık sistemi ile göç ve ikamet işlemlerinin yönetildiği sistem birbiriyle entegre değil. O nedenle ülkenin İçişleri Bakanı’nın evine yabancıların kayıtlı çıkması gibi bir skandalla karşılaşabiliyoruz. İçişleri Bakanlığı’nınki beceriksizlik mi, duyarsızlık mı bilemiyorum.

Dışişleri Bakanlığı’nın sorumluluğu altındaki vize uygulamalarındaki gevşekliğin ardında beceriksizlikten çok bilinçli duyarsızlık, “Al parayı, ver vizeyi” görüşü var.

Çünkü dünyanın herhangi bir yerinde Türk vizesi için başvuru yapan kişiyi anlık olarak Dışişleri ya da İçişleri’nde takip etmek için, doğru şekilde filtreleme yapabilmek için size o imkanı teknolojik olarak sunan, gerekli donanım ve tecrübeye sahip şirketlerle çalışmanız lazım. Teknoloji için o şirketin yatırım yapması, yani kesenin ağzını açması, masraftan kaçınmaması lazım. İktidar bu türden hizmet verecek donanımlı ve deneyimli şirketlerle çalışmak yerine, Ak Partililerin yakınlarının bağlantılı olduğu iddia edilen, gerekli kriterlere sahip olmayan şirketlerle çalışma yoluna gitti. Sonuç ortada. Vize bariyeri nedeniyle biz Batı’ya gidemiyoruz........

© T24