Afyon'da müzik, dostluk ve siyaset günleri

Diğer

24 Nisan 2024

Afyon, Afyon... Anadolu’nun tüm kentleri gibi kendine özgü güzellikleri, tarihten uzanıp gelmiş eserleri, zaman içinde anıları olan bir kent. Ama gerçekten en görmeye değer olanlarından.... Birkaç kez ziyarete gitmiş, hatta hakkında çok uzun olmayan bir övgünameyi bir seyahatler kitabıma almıştım: Hindistan Sıcağından Norveç Buzulu’na (Turkuaz Medya, 2009)

Ben Afyon’u önemli ölçüde bir dostun yardımıyla da tanımıştım. Afyon’lu Hüseyin Başkadem. Spordan müziğe çok şeyle ilgilenmiş, müzik öğretmenliği yapmış, uzun süre İstanbul’da da yaşamış... 20 küsur yıl önce bir Caz Festivali, ertesi yıl ona eklenen bir Klasik Müzik Festivali’nin fikir babası ve yöneticisi. Yıllar önce bizi de davet etmiş, özellikle kızım Ece’nin müzik hevesi nedeniyle ilkine gitmiştik. Sonra da bu festivallerin müdavimi olmuş, elimizden geldiği kadar gidip izlemiştik. Son birkaç yılın dışında...

Demek ki, başlayan İKSV’nin İstanbul Film Festivali’ni kaçırmak pahasına, geçen çarşamba günü oraya hareket ettik. Hüseyin bizden uçak ya da araba yollama arasında seçmemizi önermişti. Ama biz arabayı seçtik. Dediğim gibi, 450 kilometre kadar uzak olan bu şehre yolculuk sadece 4-5 saat sürüyorsa... Güzel Anadolu’dan birçok güzel yeri daha görme şansıdır ve asla tepilmemesi gerekir.

Böylece kapımıza gelen Afyonlu sempatik Ahmet Akkent’in kullandığı arabayla o süre içinde güzel yerlerden süzülüp geçerek Afyon’a geldik. Kaldığımız 5 gün içinde yapılabilecek her şeyi de yaptık. Gezinin turistik yanını, kentin olağanüstü yapılarını, müzelerini ya da Frigya gezisini ikinci yazıya bırakıyorum. Gelecek hafta çıkar. Bu ilk yazıda müzik ve de izninizle siyaset yanına değineceğim. Araya girecek yepyeni, ama sımsıcak dostluklardan da söz ederek...

Başkadem hep olduğu gibi bizi özellikle okurlarla buluşturdu, Afyon’un en önde gelen okullarında öğrencilerle söyleşi yapmaya çağırdı. Her birinde o gencecik yüreklere seslenmek büyük bir zevkti. Kimileri biraz daha kültürel yerlerdi; soruların yağmur gibi yağdığı, bir saatin sonunda bile beni kolay kolay bırakmadıkları....


Kimileriyle daha çok gençliğin izlerini taşıyan... Ama benim o özel konuşma yeteneğimin de katkısıyla (kimileri ona "gevezeliğin" diyor!) sanırım yeterince keyifli oldu. Öğrenciler kadar öğretmenlerin de sonuna dek katıldığı...

Müzik olayı başlı başına birer törendi. O güzel müzede yapılan (ondan size ikinci yazımda söz edeceğim) akşam konserlerinin hepsi hoştu. Yunan bir şef ve sadece 20 yaşında, ama inanılmaz bir yeteneği olan Çek kemancı Daniel Matejka; arka plandaki dev orkestra (yanılmıyorsam 38 kişilikti) Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası’nın da büyük katkısıyla... Diğer konserlerde de yine yabancılardan Sur Dörtlüsü veya Prag Üçlüsü dinletileri de iyiydi. Son konserler biz pazar günü ayrıldıktan sonra da devam etti.

Bu durumda öncelik ve özellikle Hüseyin’i bir kez daha........

© T24