Sonbahar, filmler ve sırlar: Eylül'e hazır mıyız?

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

01 Eylül 2024

Yaz bitti. Tuzlu saçlar, sitede saklambaçlar, yeşil ortancalar ve kocaman zeytin ağaçlarıyla doluydu bu yaz benim için. Okuyunca pek keyifli dursa da, diğer her şey gibi yaşarken binbir zorlukla doluydu. Beş yılın sonunda Türkiye'de geçirdiğim ilk Ağustos'tu bu. Sıcak ama çok sıcak günler oldu. Yakıcı sıcaklık sadece fiziksel değil ama zihinsel olarak da bazı günlerimi esir aldı. Şimdi Eylül'ü düşününce içimi Tam Zamanlı filmindeki gibi bir endişe kaplıyor.

2021 yapımı À Plein Temps / Tam Zamanlı filmi nefes sesiyle açılır, izlediniz mi? Uyumakta olan bir kadın göreceğimizden habersiz, sesin kaynağını anlamaya çalışırız en başta. Çünkü filmlerin kendi içinde bir gerçekliği vardır ve bizim gerçeğimize her zaman uymaz bu. Bir filmde o nefes alışverişi duymayı beklemeyiz, heyecanlı bir sahne izlemiyorsak eğer. Kadını yakın çekim görürüz. Ardından alarm çalar. Kapkaranlık bir eve uyanırız. Haberlerin sesi açıktır. Bir yandan evi toplamaya çalışan kadın, sıcak suyu kontrol eder ve çocuklarının kahvaltısını, kendi öğle yemeğini hazırlar. İki çocuğuyla karanlık sokağa çıkar ve çocuklarını bir eve bırakır. Koşmaya başlar. Daha hızlı, daha hızlı koşar ve sonunda perondaki trene binmeyi başaran son kişi olur. Trene her durakta yeni birileri biner. Yolculuk uzundur. Duraklar arasında şehri görürüz. Yavaş yavaş gün aydınlanır. Trendeki anons bize o andan itibaren trenlerin çalışmayacağını söyler. Kadın trenden inip otobüse biner. Paris'teki işine ulaşmıştır. Buraya kadar henüz bize konusu hakkında bir şey söylemiyor olsa da, bir otelde oda hizmetçiliği yapan kadının hayatının mükemmel yaptığı misafir odası yatakları ve pırıl pırıl temizlediği oda camları kadar parlak olmadığını anlamışızdır. Paris bir grev şehridir artık. Sadece evi ve işi arasında gidip gelmeye çalışan bu kadını anlatan film, olduğu haliyle neredeyse bir gerilim filmidir. Éric Gravel'in yönettiği ve Laure Calamy'nin başrolde yer aldığı yoğun ve sarsıcı bir Fransız drama filmini izleriz. Film, Paris'in banliyösünde yaşayan ve lüks bir otelde temizlik görevlisi olarak çalışan bekar anne Julie'nin hayatını gösterir bize. Ekonomi alanında yüksek lisans yapmış olmasına rağmen, Julie yeteneklerine uygun olmayan bir işte çalışmak zorunda kalır ve iş, çocuk bakımı ve daha iyi bir iş arayışı arasında zamanla ve Paris'le yarışır. Temposu ve her sahnede hissedilen gerilimi ile öne çıkan filmde Julie'nin hayatı bir mücadeledir. Yarış gibidir ama sonunda kazananı olamayacak bir yarış olur mu? Tam Zamanlı, modern yaşamın hızlı temposunun bireyler üzerindeki etkilerini gözler önüne sererken, izleyiciye hem kadınların iş ve aile hayatı arasında sıkışmışlıklarını, hem iş yaşamının hayatın her anını kapladığı kapkaranlık dünyayı anlatır. İşte Eylül ayı bana biraz da bu sebeple bu filmi hatırlatıyor.

Yazı insanlardan uzak, çoğunlukla kendi kendime ve yakın aile üyeleriyle geçirdim. Kalabalık olması muhtemel tatil günlerinde dışarı çıkmayacak kadar sessiz bir yazdı bu. Yaşadığım kayıpların acısı gürültülü olsa da, hayat sessizdi. Böyle bir sessizliğin ardından, okulların açılmaya yaklaşmasıyla büyük şehir hayatı başlayacak benim için. Tam Zamanında filmindeki gündelik hayat gerilimi etrafımı çepeçevre saracak. Umalım ki sonbahar sadece büyük şehrin ve siyasi gündemin zorluklarıyla değil ama umuduyla da gelsin.

Bir şeyin başlaması için bir şeyin bitmesi de gerekir. Yaz bitmeli ki, sonbahar başlasın. Bitmeden başlamaz. Bitmeden başlamayacağının en güzel örneklerinden biri Past Lives filmi. Filmin ana cümlesi "geride bırakmadan yeniden sahip olamazsın"ı kendime sık sık hatırlatıyorum.

Sevdiğimiz kişiyi neden severiz? Nedir ilişkimizi özel kılan, onunla geçirdiğimiz anların bizde bıraktığı iz mi yoksa bu anların hep........

© T24