En çok okunan kitapların listesi bize ne söyleyebilir?

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

21 Aralık 2025

Geçen haftalarda Guardian gazetesinde bir yazı çıktı. İlginç bir yazıydı ve benim de bir arkadaşımın paylaşımıyla dikkatimi çekti. Yazı, klasik edebiyatın satış dinamiklerinde beklenmedik bir kırılmadan söz ediyordu. Normal şartlarda bu alanın oldukça öngörülebilir olduğunu ve edebiyatın çok satanlarının her yıl aşağı yukarı aynı isimler olduğunu anlatıyordu. Jane Austen, George Orwell, Steinbeck, Brontë’ler. Sürpriz pek olmaz diyordu yazar, çünkü bir yandan da bu kitaplar yıllar içinde müfredatlara girdiğinden okunma oranları her yıl daha da artıyordu. Bahsedilen yazarların kitapları, okul listelerinin, yayınevlerinin ve kitapçı raflarının değişmeyen sabitleriydiler. Oysa diyordu, 2024 ve 2025’te bu düzen bozulmuş görünüyor. Görece az bilinen, kısa, melankolik ve karamsar metinler çok satan listelerine yerleşiyor. Dostoyevski’nin Beyaz Geceler’i 2024’te İngiltere’de yüz binin üzerinde satıyor. Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna’sı ise 2025’te yaklaşık otuz binlik satışa ulaşıp Jane Austen’i geride bırakıyor. İlginç yan şurada, bu iki kitap da imkânsız, tamamlanamayan aşklar etrafında kurulmuş. Mutlu son vaatleri de yok. Hikâyeleri kayıp, özlem, pişmanlık ve geç kalmışlık duygusuyla ilerliyor. John Self yazısında, klasikler bu kez kanonun ağırlığıyla değil, duygulanımsal bir rezonansla dolaşıma giriyor diyor. Daha gündelik anlatımla, okur bu metinlere “önemli” oldukları için değil, kendi hâlini anladığı için yöneliyor. Elbette bu kırılma, yaşadığımız zamanın ruhuyla da ilgili görünüyor.

Son dönemde okur dolaşımını zorlayan isimler arasında Osamu Dazai, Tove Ditlevsen ve Ágota Kristóf da var. Bu üç yazarın da aslında diğer yazarlarla ortak noktası, okuru rahatlatan ya da teselli eden anlatılar kurmamaları. Aksine, öznenin kırılganlığını, utancını, bağımlılığını ve hayatta tutunamama hâlini neredeyse çıplak bir dille ortaya koymaları. Burada elbette TikTok fenomenlerinin paylaşımları belirleyici bir rol oynamış, ancak bu etki, metinlerin kendisinde zaten mevcut olan bir duygu yoğunluğunu görünür kıldı diye ümit ediyorum.

Osamu Dazai, İnsanlığımı Yitirirken romanında, toplumsal rollerin ardına saklanan bir öznenin içten içe çöküşünü, kendine duyduğu nefreti ve yabancılaşmayı anlatıyor. Anlatıcı, hayatı boyunca “normal” görünmeyi başarmış, ama hiçbir zaman “ait” hissedememiş. Okur kitapta dağılmakta olan bir benlikle karşılaşıyor ki bu da özellikle genç okur için, tanıdık bir kırılganlık olabilir.

Tove Ditlevsen’in Çocukluk, Gençlik ve Bağımlılık otobiyografik üçlemesi üzerine ben de bir seminer vermiştim. Bu üçleme bir kadın yazarın sınıfsal yoksunluk, duygusal ihmal, yazarlık arzusu ve madde bağımlılığı arasında sıkışan hayatını büyük bir serinkanlılıkla anlatıyor. Ditlevsen’in dili ne dramatize ediyor, ne de kendini savunuyor. Acı, hayatın sıradan bir parçası gibi akıyor metinlerde. Bugünün okuru için bu kitap, özellikle “kendini toparlama” ve “iyileşme” anlatılarının her yerde dolaşımda olduğu bir dünyada, iyileşmenin mümkün olmadığı ya da hiç tamamlanmadığı hayatlara bakma cesareti sunuyor gibi.

Ágota Kristóf anlatıları son derece kısa, keskin ve acımasız. Karakterler çoğu zaman duygularını ifade etmez; şiddet, kayıp ve yabancılaşma neredeyse nötr bir dille aktarılır. Bu mesafe bugünün okuru için şaşırtıcı biçimde tanıdık olmalı.

Bu yazarların TikTok’ta bu kadar dolaşıma girmesinin nedeni, bu karanlığın gündelik ve tanıdık olması. Demek insanın kendi dağılmışlığını, kırılganlığını ve eksikliğini süslemeden anlatan metinlere ihtiyaç var.

Bugün yaşadığımız toplumsal iklimi tanımlayan şey yalnızca krizlerin artması değil ki, geleceğe dönük umut anlatıları da anlam kaybına uğradı. Modernitenin uzun süre taşıdığı ilerleme fikri, bireysel ya da kolektif düzeyde “yarın bugünden daha iyi olacak” varsayımı artık ikna edici bir çerçeve sunmuyor. Bizi hayatta tutması beklenen umut nesneleri, artık bizi ileri taşımak yerine yerimizde tutuyor, hatta bizi hareketsiz bırakıyor, ağırlaştırıyor. Umut artık ertelenmiş bir beklenti ve bu yüzden........

© T24