Diğer
27 Mayıs 2024
Birol Bayram, çizgilerindeki grafik titreşimler ile 80'li yılların ikinci yarısında Gırgır'da dikkat çeken isimlerden. Kariyerini çizmekten aldığı tutkuyla tasarlayan Bayram, Oğuz Aral'a gösterdiği ilk karikatürü ile tam not alarak içeri hızla giriş yaptı. Racona göre çalıştı ama yeri geldiğinde Aral'ın söylediklerine kulak asmayıp kendi tarzını korudu. Birol Bayram'ın bu kadar parlayacağından habersiz adım attığı çizgi serüveni, sayısız farklı sanatsal üretimiyle onu dijital dünyanın bilinen artistlerinden birisi yaptı. Şimdilerde İş Bankası Kültür Yayınları Görsel Yönetmeni olan sanatçı, şehirli mizah anlayışının temsilcisi olarak başka bir açıdan Gırgır'ı anlattı.
- Bir okur olarak Gırgır ile ilk tanışmanızdan başlayalım istiyorum...
Tam bir İstanbul eski mahalle kültüründe büyüdüm. Ahşap evler, gayrimüslimler herkesin aynı sınıftan olduğu bir dönemi vardı. O dönemde babam taksi şoförüydü, yan komşunun bakkalı vardı, belki biraz daha iyiydi durumu. Ancak hepimizde aynı kıyafetler vardı. O zamanlar Gırgır evlere giriyordu. Tek mecra olduğu için Gırgır'ın okurları arasında zengin fakir diye bir ayrım yoktu.
- O sıralarda neler okuyordunuz?
O zaman okuduğumuz şeyler Doğan Kardeş Ansiklopedisi, birkaç çocuk dergisi vardı. Benim ilgim Teksas, Tommiks, Çelik Blek falandı. Fakat bunun yanında bu işi yaptığım için sonradan anladım ki çocukların fabrika ayarlarında komik şeyler yapmak, karikatür yapmak var. Ben de yetenekli bir adam olduğum için hatta dahi çocuk gibi görüldüğüm için mahallede "Çok güzel çiziyor, her şeyi çizebilen biri" diye gösteriliyordum. Baktım ki karikatür çizebiliyorum ve komiğim de çizer olmak hevesiyle okumaya başladım. Ansiklopedi okuyan tuhaf bir çocuktum. Sonra çizebilince ve çizmenin popüler olduğunu görünce, havalı bir şeymiş diye düşündüm.
- Gırgır'da çizme fikrine ne zaman kapıldınız?
Çok havalı bir şeydi çizer olmak. Ben de havalı bir şey olayım istedim. Çünkü evde oturup sürekli resim çizen zayıf, çelimsiz biriydim. Kendimi ifade etmenin yolu olarak bunu gördüm. Ama bu kadar şeye rağmen o kadar kendime güvenim yokmuş. Çünkü görüştüğüm bir sürü insan çizmeye 14 yaşında falan başlamıştı. Ben ise 18 yaşında grafik eğitimi almaya başladıktan, birkaç amatör yerde karikatürüm çıktıktan sonra Oğuz Aral'a gittim.
- İlk karşılaşma anınızı merak ediyorum…
Pazartesi günleri Oğuz Abi'nin odasına gidiliyor, başında toplanılıyordu. O kadar büyüleyici bir ortam ki uzaktan hayal bile edemediğin bir adam orada. Herkese çok iyi davranıyor, adam yerine koyuyor. Küçücük çocuklara laf anlatıyor. Benim karikatürlerimi gördü, bıyığı ile oynadı: "Sende bir hergelelik var" dedi. "Eyvah" dedim. Sonra anladım ki hergeleliği iyi anlamda söyledi. Sonra devam etti, "Ama bunlar ne ya? Sen neden Frenklere özeniyorsun" diye sordu. Ben İngiliz çizerlerini seviyorum, grafik bir çizgim vardır. Diğer Gırgır tarzının dışında biraz daha soğuk ve grafik bir çizgidir. Fakat gaza gelmedim ve gene bildiğim yerden devam ettim. Biraz o yorumları ile birkaç şeyi düzeltti. Ve ilk defa para kazanmaya başladım.
- Sonra nasıl oldu o süreklilik?
Beni pohpohladı, böylece iyi bir şey yaptığımı anladım. Çünkü bazıları ile biraz ilgileniyor bazıları ile ilgilenmiyordu. Bana ilgi gösterdi, hatta "Madem sen yabancı çizerler ile ilgileniyorsun. Bir gün eve gel. Evdeki kütüphanede çok albüm var, onlara bak" dedi. Bütün çocuklar bu yoruma şaşırdılar. Tabii önce cesaret edip gidemedim. Öyle şeyler söyleyince "Demek ki var bende ışık var var" dedim. Para kazanmak da acayip bir şeydi çünkü çok hatırı sayılır bir paraydı. Pastaneye oturup gazoz içmemiş çocuklar olarak taksilere biner hale geldik. Çok güzel paralar kazandık.
- Devamı nasıl geldi?
Beni arka sayfaya layık gördü. Orada karikatürüm çıkmaya başladı. Mahallede herkes beni gösterince, "Tamam abi budur. Ben başka iş........© T24