Diğer
Konuk Yazar
09 Eylül 2024
Konuya ilişkin önceki yazımda Sosyal Güvenlik sisteminin genel yapısına değinerek Sosyal Güvenlik Kurumlarının finansal kurumlar olduğunu belirtmiş ve mevcut sosyal güvenlik sistemini veri aldığımızda SGK’nın prim ve katılım payları ile gelirlerini nakden, zamanında ve eksiksiz tahsil etmesinin esas ve zorunluk olduğunu söylemiştim.
Bugün günümüzdeki zorunlu emeklilik/yaşlılık sigortası sisteminin yapısal olarak bozulmuş bir sistem haline gelmesinin nedenlerini ve yenilenmesi gereğini tartışmak istiyorum.
Zorunlu genel sağlık sigortası sistemi konusunu ise ayrıca ele almayı düşünüyorum.
Ülkemizde tarihsel olarak emeklilik (eski dilde tekaüd) kurumları çoklu bir yapı içinde evrilerek gelişmiştir. Bu nedenle belirli bir dönemden sonra hem zorunlu emeklilik kurumları konsolide edilmeye çalışılmış hem de aynı zamanda emekliliğin ya da emeklilik (yaşlılık) sigortasının kişiler ve sektörler itibariyle de kapsamı genişletilmeye çalışılmıştır. Konsolidasyon ve kapsam genişlemesinin yanı sıra da belirli meslek, sektör ve gruplara farklı veya üstün haklar ve yararlar sağlandığı da gözlemlenmiştir.
Bugün emeklilik aylığı bağlama sistemi kurumsal olarak ikisi zorunlu diğer ikisi ise esas itibariyle gönüllülük esasına dayalı olan dört ana eksende örgütlenmiştir:
(i) Kamu ve özel kesimde ücretle çalışanlar ile kendi hesabına ve serbest çalışanlar ile vd. için ilke olarak zorunlu SGK,
(ii) Yasal olarak (en az SGK’nın sağladığı standartlarını uygulamaları kaydıyla) bazı kurumların çalışanları için özel vakıflar olarak örgütlenmiş ve zorunlu sigortanın seçeneği olan çok sayıdaki sosyal güvenlik/emeklilik sandıkları (en büyük grubu bankalar oluşturuyor,
(iii) Çalışanlarına ek emeklilik geliri sağlayan kanunla kurulmuş (OYAK gibi) kurumlar veya özel olarak örgütlenmiş (özellikle bazı bankaların) gönüllülük esasına dayalı munzam emeklilik sandıkları,
(iv) Temelde gönüllülük esasına dayalı olan bireysel emeklilik sistemi ve kurumları.
Yeni yayımlanan Orta Vadeli Program 2025-2027’de “5.Finansal İstikrar/Tasarrufların Artırılması” başlığı altında Otomatik Katılım Sistemi (OKS) adı altında işverenlerin katkısı ile ikinci basamak emeklilik sistemine dönüşecek tamamlayıcı emeklilik sistemi kurulacağı ifade edilmektedir. Bu da bazı bankaların sahip olduğunu ifade ettiğimiz “munzam sandıkla” kurdukları model gibi geniş çaplı ve bir işyerinde çalışanlara açık, işveren katkısını da öngören hem zorunlu hem munzam yeni bir emeklilik sistemi yaratılmak isteniyor. “Zorunlu” gibi sevimsiz görünen bir terim yerine “otomatik katılım” terimini; “munzam-ek-ilave” yerine ise “ikinci kademe” demeyi yeğlemişler.) Bu da sadece bir tasarrufların artırılması meselesi olarak görülüyor. Her emeklilik sistemi aynı zamanda bir sosyal kurumdur ve bir gelir bölüşümü meselesidir. Diğer yandan insanca yaşam olanağı veren bir aylık sağlayacak zorunlu emeklilik sistemini kurmak ve işletmek devletin temel görevlerinden birisi. SGK sistemi ile bunu sağlayamayan daha doğrusu sağlamayan devlet bu temel işlevini kapsayıcı olmayan ama iş bulup çalışabilen için zorunlu olan bir munzam sistem kurarak bunun finansal yükünü de işveren ve iş görenlere yüklemek istiyor.
Halbuki temel sorun SGK çatısı altında yamalı bohça, karadelik ve adaletsiz bir sistem haline gelen, politik müdahalelerle bozulmuş olan zorunlu emeklilik sisteminin düzeltilmesi gereğidir.
SGK çatısı altında toplanan zorunlu ve kamusal nitelikli emeklilik sistemi zaman içerisinde kurumları ve sistemleri birleştirme sırasında günün koşullarında kaçınılmaz olarak yaratılan bozucu etkenlerin yanı sıra iki etkenle ya da iki kaynaktan doğan müdahaleler ile de daha fazla bozulmuş olup çok parçalı, çok fazla türden emeklilik aylığı veren ama kapsayıcı olamayan ve kapsadıklarında da ayrımcı yapıda olan, prim süreleri ve emeklilik yaşı konusundaki kararsızlık ve tutarsızlıkları ile adil olmayan, hakkaniyete uygun olmaktan uzak, toplumsal vicdanı yaralayan eşitsizlikler ve kayırmalarla doludur.
Zorunlu emeklilik sistemi hem toplumun tüm kesimlerini kapsamamakta hem aynı anda aynı kişiye birden fazla emeklilik aylığı verebilmektedir. Diğer yandan emekli aylığı kişiye bağlı bir hak olmaktan çıkmış eşlere ve sonraki nesillere aktarılan bir sosyal yardım niteliğine bürünmüştür. Sistemin sağladığı yararlar, ayrımcılığa ve olumsuz yönde farklı muameleye tabi olduğu düşüncesi yaratarak hiç kimseyi finansal olarak tatmin edemediği gibi sistemin kendisi de finansal olarak kamu bütçesinden aktarılan muazzam kaynaklar ile ayakta durabilen bir kara delik olmuştur.
Bu da yetmezmiş gibi prim gelir ve tahsilatları nitelik, kapsam ve yönetim yaklaşımı bakımından kurumun Maliye idaresinin uzantısı ya da ona paralel ikinci bir vergi idaresi gibi çalışması ve yönetilmesi ile de ekonomi üzerinde, özellikle de kayıt içi ekonomi için sorunlar ve ağır yükler oluşturur hale gelmiştir. Malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının prim oranı prime esas kazancın yüzde 20’sidir. Bunun yüzde 9’u sigortalı hissesi yüzde 11’i işveren hissesidir. Bu orana belirli iş ve durumlarda yüzde 1,5 ile yüzde 10 arasında eklemeler yapılmaktadır (5510 sayılı Kanun m. 81/a,b,c,d.) SGK prim sistemi deyim yerinde ise bir tür kayıt içi ekonomiyi cezalandırma amacıyla kullanılan istihdam vergisine dönüşmüştür.
Diğer yandan konuyu düzenleyen mevzuat üst üste yapılan değişiklikler ile karmaşık hale gelmiş, konunun uzmanlarının bile içinden çıkmakta zorlandığı bir düzenlemeler yumağı olmuştur. Mevcut sistem ve yaklaşım içinde de düzenlemelerin sadeleştirilmesi olanağı da pek mümkün görünmemektedir. “mevzuat.gov.tr ” adresinden indirilebilen 2006 yılında çıkarılan 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun pdf formatı tam 234 sayfa olup Kanunda yapılan değişiklikleri gösteren kanunlar listesi ise tam 12 sayfa uzunluğundadır. İkincil mevzuatı ise hiç söylemiyorum. Sosyal güvenlik konusunda vatandaşların sorularını bir sosyal güvenlik uzamanı yardımıyla cevaplamaya çalışan gazetelerin köşesi ve televizyonların program saatleri var.
Emeklilik sisteminin üzerinde bozucu etki yarattığını ifade ettiğim müdahalelerin ise şu iki kaynaktan doğduğunu söyleyebilirim.
(i) Bir bozucu etki kaynağı popülist nitelikli ve/veya gariban edebiyatına dayalı politik müdahaleler olup politikacıdan kaynaklanmaktadır. Bu bozucu müdahaleler özellikle politikanın çok parçalı hale geldiği ve politik rekabetin yoğunlaştığı dönemlerde artmaktadır. Son iki önemli örnekten birisini 1991 genel seçimlerinde (12 Eylül sonrasın rekabetçi ilk seçimiydi) rahmetli Demirel’in vaatleri nedeniyle ve diğerini ise 2023 yılında (beklenenin aksine politik yapıyı daha çok parçalı haline getiren ve rekabeti şiddetlendiren başkanlık sisteminin) Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde muhalefetin bayraklaştırdığı EYT’lilerde yaşadık.
(ii) İkinci etken emeklilik sisteminin bir bölüşüm kavgası olması kaynaklıdır. Bu etken politikayı etkileyen, etkileme gücü olan grupların kendilerine ayrıcalıklı emeklilik hakları yaratmaları; politikacının bazı grupları memnun etmek amacıyla onlara bir şey verip karşılığında bir şeyler almak için verdiği ayrıcalıklı emeklilik hakları; politikacı ya da yasa yapıcıların bu güçlerini kendileri için ayrıcalıklı haklar yaratmak amacıyla (kötüye) kullanmaları şeklinde dışa vurmaktadır.
Bugünlerde 1,5 yıl önce EYT ile sisteminde yaşa dayalı bozucu etkiler yaratmış olan iktidardaki partiden emeklilik sistemini yeni baştan tanzim etmeye ve emeklilik yaşını uzatmaya yönelik bazı aksi yönde mesajlar geliyor. Emeklilik sistemini rasyonelleştirmeye yönelik düzenlemelerin önünde kanımca dört büyük sorun var.
(a) Sorunlardan birisi kazanılmış hak kavramında yatıyor. Daha önce emekli olmuş olanların aldıkları emeklilik maaşları ile emeklilik sistemine girmiş olanlar için kazanılmış olan hak haline gelen olanakların üzerinde nasıl tasarruf edilebileceği bir soru işaretidir ve bu emeklilik sisteminde önemli rasyonelleştirmeler yapılabilmesi bakımından hem hukuksal hem de politik açıdan (sevimsiz duran) engeller yaratabilir gibi görünmektedir. Hükümet bir süredir ayrıcalıklı ve azınlıkta olan emekliler grubu dışında kalan ve emeklilerin büyük kısmını oluşturan kitlelerin emekli maaşlarında enflasyon ve diğer nedenlerle yaptığı düzeltmelerin miktar ve oranını bu kitlenin emekli gelirlerini birbirine yaklaştırma ve aşağıda buluşturma yolunu seçerek kazanılmış finansal yararlarını ve emekli maaşlarını göreli olarak aşındırıyor. Bundan 15-20 yıl önce emekli olduğunda asgari ücretin 4-5 katı emekli maaşı alanların maaşları bir adım sonra neredeyse asgari ücrete eşitlenmek üzere. Bu nedenle gri olan bir alandan yararlanarak finansal kazanılmış haklar zaten göreli olarak aşınıyor. Enflasyon nelere kadir değil ki? Hukuken dokunamadığınız haklara finansal olarak ve fiilen dokunmanızı sağlayabiliyor.
(b) İkinci sorun ise emeklilik siteminde yapılan sınırlı rasyonel düzeltmeler yöntem olarak kanun yoluyla yapılıyor. Sınırlı rasyonelleştirme çabaları yeni ilave rasyonelleştirme adımları ile desteklenmesi gerekirken bu çoğu kez yapılamıyor. Diğer yandan yapılan rasyonelleştirmeler de daha sonra iş başına gelen partiler ve hükümetlerce (yukarıda sıraladığımız iki bozucu etken nedeniyle) yapılan yasalar ile etkisizleştirilebiliyor, bozulabiliyor. Tıpkı 2000 Krizi sonrası DSP-ANAP-MHP koalisyonunun IMF zorlamasıyla yaptıkları emeklilik yaşı düzeltmesinin 2023 seçimi öncesi EYT kampanyası sonucu değiştirilmesi gibi.
(c) Üçüncüsü ise hem düzeltici hem de bozucu düzenlemelerin etkisini gösterebildiği zaman veya süre sorunudur. Kamusal zorunlu emeklilik sisteminde yapılan düzeltme ve rasyonelleştirmelerin yaşama geçmesi, genel........