Lizbon’da sanat haftası
Diğer
15 Kasım 2024
Lizbon’un ışığı ve güneşi parlatmakta şehrin suyunu. Güneş, kasım ayının başında, hala sonbahar ile yaz sonu arası olan havasını sürdürmekte. Eski bir sömürge İmparatorluğu olan Portekiz’in 1933’ten beri süren Sosyalizme, sendikalizme ve Liberalizme karşı duran, korporatist ve muhafazakâr Salazar diktatörlüğünden kurtulup, 1974’teki “Karanfil Devrimi’ni” yaşadıktan sonra, üstelik bir de AB’ye girmesiyle birlikte demokrasinin faydaları (Yarı-başkanlık sistemiyle) şehre yayılmış gözükmekte.
Lizbon cıvıl cıvıl ve her lisanın konuşulduğu bir şehir görünümünde. Gençlerin gittiği kahveleri, her yerde yeni açılan butikler, inanılmaz küçük esnaf balık ve et lokantaları uluslararası bir şehrin içinde olduğumuzu göstermekte. Geniş caddelerindeki, uluslararası markalarıyla ve daracık sokaklarında arabaların dönüş imkanlarının bile kısıtlandığı Lizbon şehri heyecanlı bir yer olduğunu ispatlıyor. Bu arada, tüm Portekiz’de on milyon dört yüz bin kişi yaşamakta.
Portekiz’i, Türkiye’deki herhangi küçük bir şehri besleyen bir ülke olarak görebiliriz. Sosyal Demokratların sağ ittifakla yönettiği bu ülkede, Lizbon’un özelliği sanat alanında önemli bir yere sahip olmaya başlaması. O bakımdan, ülkenin Avrupa Birliği’ne olan katkısı ve para birliğine girmekteki arzusu Avrupa’nın en Batısındaki enerji kaynağı olduğunu bize göstermekte. İlginç bir şekilde, Avrupa’nın Atlantik ucunda, ama tam da içinde olan bu coğrafi yer uluslararası bir dünyaya ilk açılan sömürgeci ülkelerin tarihini taşımakta. O bakımdan post-kolonyal dünya ile entelektüel bir ilişki halinde olmaya devam etmekte.
Bu ortamda altı sene evvel Merve Pakyürek ve Marc Kean Paker’in kurduğu kâr getirmeyen, sponsorlarla işleyen bir oluşum olarak LAW (Lisbon Art Weekend) yatay bir örgütlenmeyle, merkezi olmayan ve kâr amacı gütmeyen bir şekilde galerileri ve müzeleri bir haftalık enerji içinde yatay birleştirmeyi sağlayan bir organizasyonu gerçekleştirmiş. Türkiye’den Lizbon’a gelen bu rüzgâr şehre bir canlılık getirmekte. Enerjiler arası bir ilişki içinde şehri hareketlendirmekte. Sokaklarda davetlileri taşıyan özel arabalarının üzerindeki LAW etiketi ve duvarlardaki LAW afişleriyle Lizbon sanatı moda ve yemek ile yan yana getirmekte. Zaten panellerden birisinin “sanat ve moda” olması da bunun bir göstergesi. Yaratıcı sektörler olarak adlandırılan post-modern bir hareketin içinden geçen bu sektörler birbirleriyle paslaşmaktalar zaten de uzun zamandan beri.
Bu sene şehrin üç önemli müzesi Lisbon Art Weekend’in LAW’ın organizasyonunun içine girmiş bulunmakta: Gulbenkian Müzesi, MAAT Sanat, Mimari ve Teknoloji Müzesi ve de koleksiyonunda Picasso, Duchamp, Miro, Ernst, Bacon, Bourgeois, Judd gibi uluslararası sanat tarihi ustalarını bulunduran MAC/CCB. Bu müzelerde dünyanın önemli çağdaş sanatçıları sergilenmekte. Bu sonuncusunda fotoğraflarıyla “1970’lerin özgür düşünce ve yaşam dönemini” güncelleştiren “yakın özel politiktir” şiarından etkilenmiş Nan Goldin etrafında dönen bir sergi bizi 1970-80’lerin o güzel kavramsal dünyasına yolluyor. Bedenin öne çıkarılması da bu döneme rastlamakta. Performansların cesur bedensel aksiyonları 1960’lardan 1990’lara kadar sürdürüldükten sonra bugün daha utangaç bir dönemi yaşamaktayız. Bu dönemde, Abramoviç ve Ulay’dan Mike Kelly’e, Yves Klein’dan Félix Gonzales Torres’e ve burada hepsini sayamayacağım diğerlerine geçen bu sergi yakın sanat tarihini izleyicilere anlatıyor.........
© T24
visit website