Çelişkilerle dolu hayatlarımız

Diğer

06 Eylül 2024

29 Ağustos sabahı kalktığımızda gazete haberlerinde de sosyal medyada da İstanbul'un kara bulutlarla kaplı halini gördük. Birkaç gün evvel dünyanın çeşitli yerlerinde hava sıcaklığının rekorlar kırmakta olduğunu okuduk. Daha evvel, unuttuk belki, ama buzulların Grönland'da ve Arktik'te geri dönülemez halde erimekte olduklarını okuduk. Suların yükselmeye başladığını, bazı deniz kenarındaki şehirlerin sular altına kalmaya doğru yöneldiğini takip ettik basından. Tüketim toplumunun sayısız ve dayanıksız ürünlerini üreten sanayi toplumunun atmosfere ve doğaya zarar vermekte olduğunu artık biliyoruz. Nefes alma imkanlarının bile yok olma yolunda olduğunu okuyoruz, izliyoruz ve aynı zamanda sıcaklarda yaşıyoruz. Hayvan türlerinin nefsinin tükenişinin altıncısını yaşamakta olduğumuzu bilim dünyası bize açıklamaya çalışıyor. Biz ne yapıyoruz? Nasıl kararlar alıyoruz, kardeşim? Neden bir türlü akıllanamıyoruz? Anlayamıyoruz? İdrak edemiyoruz. Hâlâ "en kısa yoldan kâr etmeyi" düşünüyoruz? Batırmakta olduğumuz toprakları ve kirlettiğimiz suları ve denizleri hâlâ ideolojik olarak "bizden ve onlardan" diye ayırmaya devam edebiliyoruz? Neden be kardeşim? Yapacak birçok şey varken felaket tellallığı yapan katastrof filmlerini seyretmeye neden hâlâ devam ediyoruz? Denizlerin üzerine düşen şimşeklerin fotoğraflarını "yüce estetiği" olarak sosyal medyada paylaşıyoruz. Sadece ekonomiye değer verir gibi duruyoruz. Ekosistemi kale almayı bile aklımıza getirmiyoruz. Sanki bütün bunlar eskiden, 19. yüzyılda sanayileşmiş Batı toplumlarının tek başlarına ürünleriymiş gibi bakabiliyoruz.

Çelişkilerle dolu bir haldeyiz. Bir yandan ekonomi-politiğin ve zaten ekonominin esiri olmuş neoliberal değerleri sürdürmeye devam eden bir para çizgisini izlemekteyiz. Diğer yandan muhafazakâr ve özgürlüklerin kısıtlı olduğu, kısıtlama çizgisinin nerde olduğu belli olmayan ülkelerde illiberal olarak adlandırılan bir siyaset gerçekleştirilmekte. Ancak; bu kavramın içinde liberal olan ekonomik öğeler devam etmekte. Liberalizmi Amerikan siyaset çizgisi çerçevesinde engellemeye kalkan bir siyaset söz konusu edilmekte.

İvan İllich bir zamanlar "az gelişmiş olarak kabul edilen ülkelerin çoğunda model olarak gelişmiş ülkelerin alındığını yazmıştı. Bu model bizim toplum analizlerinde Batılılaşma olarak ele alındı. Batılılaşma Doğulu bir ülkenin ilerleme ve gelişme çizgisinin modeli olarak öne sürülmekteydi. Ancak, söylentiye göre, Batı ve Doğu toplumsal olarak ayrılmaktaydılar. Bunlar bir yandan coğrafi isimlerdi diğer yandan da siyasi olarak kullanılmaktaydı. Bu gidişatta Batılılaşmayı ön gören Osmanlı ve Türk toplumlarının padişahları, idarecileri, siyasi partileri ve cumhuriyetçileri ilerleme pozitivizmine bağlı olarak toplumu dönüştürmek istencindeydiler. Diğerleri ise, yani, muhafazakârlar olarak kabul edilenler Batı dışı olan, kendilerinin kabul........

© T24