Diğer
11 Haziran 2024
Avrupa’da “ne oldu”? Dalga dalga aşırı sağ ilerlemekte. Ama niçin? Neden bu kadar insan oy atmaz da meydanı boş bırakır? Neredeyse yarıya yakın vatandaş oy atmazsa ne olur? Neden ciddiye alınmaz? Neticede, hepimiz aynı seçim sistemi içindeyiz ve bu sistemin kanunları ve eğilimleriyle yaşıyoruz. Adına “demokrasi” denilmiş. Herhalde bu demokrasi falan değil; ama yine de tarif edildiğinde öyle durmakta. Çoğunluğu alan kazanıyor. Kim ne söyler? Nasıl tarihi korkunçluklar tekrarlanır? 6 Haziran’da Omaha plajında Nazilerden kurtulmanın seremonisi yapılır. Normandiya çıkartması anılır. Tarihi bellek yok olmasın diye yapılır bu törenler. Tarihin rakamını, 6’yı ters çevirince de Haziran’ın 9 unda Neo-Naziler, maziyi dinlemeden, en yüksek oyları alma imkanını bulabilirler. 5 Haziran sayılı Charlie Hebdo nerdeyse seçim öncesi durumu saptamış vaziyette. Avrupa seçimlerinde en çok oyu alan Fransız aşırı sağcı siyasetçi Jordan Bardella, İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda Omaha plajında Nazilere karşı savaşırken ölen askerlerin üzerinde, bugün zıplayarak ilerlemektedir.
Avrupa içinde olduğu kadar aşırı sağ düşüncelerin ve siyasi girişimlerin dünya ekseninde de yer bulması bugün kimlikçi bir siyasetin ve söylemin toplumsal barışı tehdit etmekte olduğunu göstermekte. Yabancılara ihtiyacı olan bir ekonominin hatta bugün kalifiye işlerde ülke dışından gelen çalışanlara ihtiyaç duyarak, yabancıları alacağını ilan eden Avrupa ülkelerinde bu tip gayrı-rasyonel siyasi söylemlerin vatandaşlar arasında ses getirmeye başlaması çanların kimin için çaldığını göstermez mi? Gerçek demokrasinin değerlerinin yerlerde sürüneceğinin habercisi değil mi?
Güncel bir nokta daha var: İslam ve Fransa’nın laik Cumhuriyet rejimi çelişkilerinden yola çıkarak göç sonrası toplumsal formasyon sorunlarının gündeme geldiği bir dönemden geçiyoruz. Fransızcası “Islamo-gauchisme” olan “İslami solculuk” kavramı bugün Fransız üniversitelerinde çok gündemde olan bir kavram. Solun İslam’la ittifakı gibi algılanıyor. Ama bu tarif çok da gerçekçi gibi durmuyor bana kalırsa, çünkü Fransa’daki solun, mesela Alain Badiou’nun İslam’la ilişkisi için ne söylenebilir? Hiçbir İslami sempatisinin olduğunu söyleyemeyeceğim. Aynı şeyi Rancière için de yahut Fransa’daki birçok entelektüel için de........