Macaristan ve Türkiye
Diğer
10 Kasım 2025
Türkiye olarak yaşadığımız şeyleri elbette bize özgü yaşıyoruz. Ancak bazen yaşadıklarımızın sadece “bize özgü” olduğunu zannediyor, bizden başka kimsenin başına gelmedi, gelmeyecek sanıyoruz. Oysa durum pek öyle değil. Bunları bizimle benzer şekilde yaşayanlar ülkeler var. Bu anlamda, çok özgün sayılmayız, yani!
Konuya böyle giriş yapmamın sebebi, Macaristan. Orta Avrupa'da yaşayan ve Ugor dil ailesine bağlı Macarcayı konuşan bir halka sahip olan Macaristan, 20 yılı aşkın bir zamandır da Avrupa Birliği (AB) üyesi. Gerçi AB’den Polonya gibi çok büyük karşılıksız yardım, kredi ve fon aktarımı almadı belki ve onun kadar yüksek GSYİH artışları gerçekleştiremiyor ama Birlik’in azımsanmayacak öneme sahip bir ülkesi.
Kimi tarihçiler, Türklerle akrabalık bağı kurduğu gibi Türkleri Macarların babası şeklinde tanımladığından, iki ülke düşünüldüğünde, tartışma hemen bir soy ortaklığı tartışması üzerinden yürüyebilir. Hatta zaten dillerimizde de falanca sayıda (en son 4 bin diye hatırlıyorum) ortak kelimeye sahip olduğumuz dile getirilerek sürdürülür tartışma. Ancak bu yazıda benim niyetim, iki ülkeyi o “ortak” paydalar üzerinden bir değerlendirmeye tabi tutmak değil; geçmişten ziyade 2025 yılında bu iki ülkenin yaşadıkları sıkıntı ve dertlerdeki ortaklığa değinmek istiyorum.
Türkiye ile Macaristan elbette “aynı” şeyleri yaşamıyor. Ama “benzer” sorunlardan mustarip olduklarını, sorunlarını aynı olmasa da benzeşen şekillerde aşmaya çalıştıklarını, artan jeopolitik risklerden ötürü giderek ufku kararan dünyamızda kendilerine biraz daha sağlam bir gelecek perspektifi çizmek için didindiklerini varsayabiliriz. Farklı derinliklerde bir didinme tabii burada söz konusu olan. Dolayısıyla varacakları noktanın, alacakları sonuçların benzeyeceğini söylemek de mümkün değil elbette.
Ancak benzer bir ufuk kararmasından endişe ettiklerinden ve kendilerince çıkış aradıklarından yana şüphe yok.
Şimdi gelelim Türkiye ve Macaristan’ın yaşadıklarındaki benzerliklerin ayrıntılarına…
Ankara ve Budapeşte, üyesi oldukları ittifaklardan benzer eleştiriler alan da iki ülke. Türkiye, NATO’da kendisine yönelmiş epey eleştiri göğüslemek durumunda kalırken, Macaristan da AB’den sert eleştiriler alıyor. İkisinin de bir tür “asilikte” ortaklığı olduğu söylenebilir belki. Türkiye, NATO ittifakının ileri gelen ülkelerinin tehditlerine, kısıtlama ve hatta ceza biletlerine maruz kalırken, Macaristan da son yıllarda başta AB Komisyonu liderliğinden olmak üzere AB’nin önde gelen ülke liderlerinden tehditler alıp, cezalar yiyebiliyor.
Türkiye’nin NATO’daki baş müttefikince başta c olmak üzere maruz bırakıldığı yaptırımlar ve kısıtlamalar malum. İttifak’ın “en güçlü orduya sahip üyelerinden biri” olmamıza rağmen, parasını verip satın aldığımız savunma araçlarını teslim alamadığımız dahi vaki! Şu son dönemde belki o ilişkileri tatlıya bağlar gibi göründüğümüz konjonktürel yakınlaşmalar söz konusu, ama zaman zaman AB liderlerinin sert eleştirilerini göğüslemek durumunda kaldığımız da açık!
AB Komisyonu da Macaristan’ı Avrupa anlaşmalarına uymamakla suçlayabiliyor, AB Mahkemesi, “Birlik hukukunu ihlal eden uygulamalar içine girdiği” iddiasıyla Budapeşte yönetimine yüz milyonlarca avroluk cezalar kesiyor. ABD ve AB cenahında Orban’a başka “cezalar” çıkabileceği dahi konuşuluyor. Hatta çıkıyor da! Orban’a yapılan uyarılar ve sözlü baskılar yeterli görülmediğinden olsa gerek, ülkenin altyapı tesislerinde “hişşşt Budapeşte, akıllı ol, aklını almayalım!” uyarısı anlamına gelen patlamalar meydana gelebiliyor.
Macaristan’ın bu tip suçlamalara ve cezalara maruz kalmasının en büyük sebebi, 2010’dan beni ülkeyi yöneten Başbakan Viktor Orban’ın bazen ülkenin “boyundan büyük” tutumlar benimsemesi. Orban, siyaseten sağ muhafazakâr bir ideolojinin temsilcisi olmasına rağmen, AB politikaları karşısında suskun bir teslimiyet içinde olmayan, hatta sıcak çatışma bölgeleri konusunda sağduyulu davranabilen nadir Avrupalı liderlerden biri olarak belirmiş durumda. Daha önce de yazdığım gibi, AB üyesi ülkelerin çoğu, son dönemlerde “kendi bacaklarına kurşun sıkıp,” sonra Trump’a dönerek “bak babacık, hiç acımadı!” diyen patetik bir perişanlığı oynar gibiler. Orban, ise “boyunlarına kadar savaşın içine batmış durumdalar” dedikleri Avrupa Birliği'nin Ukrayna politikalarını ve Rusya’ya yönelik yaptırımlarını sert şekilde eleştiriyor. Brüksel'i........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Daniel Orenstein
Beth Kuhel