Hayal-endüstri politikası

Diğer

19 Kasım 2025

Geçen perşembe günü Nasıl bir Ekonomi’de Vahap Munyar yazmıştı: Endeavor ve TAİK ‘hayal’i 2,5 milyar dolara çıkardı. Endeavour, çaba, gayret demek. Buradaki anlamı ise 1997’de bir grup iş adamı tarafından New York’ta kurulan, 2007’de Türkiye’de faaliyete geçen, hedefi girişimciliği özendirmek, desteklemek olan bir “girişimciler platformu.” TAİK, DEİK bünyesinde kurulan ve aslında DEİK’in ABD ticaret odasından aldığı desteği oluşturan “Türk Amerikan İş Konseyi”nin, sonradan anıldığı isim. Munyar’ın haberi ise Endeavour ile TAİK’in birlikte Türkiye’de yabancı sermaye yatırımlarını özendirmek üzere düzenledikleri bir girişimi anlatıyor.

Bu başlık beni 1988 yılının ilk çeyreğine götürdü. DEİK henüz kurulmuştu ve başta TOBB ve TÜSİAD olmak üzere kurucular beni direktör olarak atamışlardı. Henüz Fransa’da OECD Development Centre’da yaptığım çalışmaları tamamlamış ve yurda dönmüştüm. Daha önce Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde görev yapmaktaydım. 1980’li yılların baskısı, birçok arkadaşımın işinden uzaklaştırılması beni kamudan ayrılıp, sözleşme dünyasına geçmeye itmişti.

Öte yandan daha önceki çalışmalarımdan, Washington’da bulunan “Institute for International Economic Relations” adlı ve demokratların desteği ile kurulmuş olan enstitü gibi bir yapıyı Türkiye’de organize etmeyi hedefliyordum. DEİK bana bu fırsatı verdi. Üstelik DEİK direktörü olarak atanmam, genel sekreterlikten farklı olarak yetki kullanma fırsatını da veriyordu.[1]

DEİK’in operasyonel yanı, şirketlerin gönüllü olarak üye oldukları ve yine gönüllü ödemeleriyle bütçesini oluşturdukları iş konseyleridir. Amaç şirketlerin kendi seçecekleri ülkelerle ticari veya organik yani ortaklık, doğrudan yatırım ilişkisi kurmak yolunda çalışmalarını yürütmelerinde onlara yardımcı olmaktır. Bunun arkasındaki varsayım, ekonomilerde esas itici gücün girişimciler olduğu, onların şirketleşerek çalışmalarını oluşan kurumsal yapının, organizasyonun sağlayacağı ve uluslararası ekonominin her zaman aradığı saydamlık, hesap verebilirlik, eşitlik, sorumluluk şartlarını karşılamış olacaklarıdır.

Bu özellik ayrı ayrı tanımlanmıyordu, çünkü bunlar şirketi, kurumsallığı yaratan ve girişimin teknoloji, beyin gücü yanında içinde bulunan niteliklerdir. Burada altını çizmem gereken husus böyle bir yaklaşımın, kurumsal yapının ülkemizde ilk kez kendisini kağıt üzerinde bulması ve DEİK kurucusu olan başta TOBB, TUSİAD olmak üzere YASED’den, Müteahhitler Birliğinden, Ziraat Odaları Birliği’ne kadar tüm kuruluşları da, açıkça söylenmese de kurumsal geleneğin içine sokmuş olduğudur. Kısaca ifade dersem, DEİK tüm küresel kurumsal standartların yerleşmesi için vesile, aracı olmuştur.

Kuruluşun bu yapısının bir eksiği bütçesinin İş Konseyi kurulmasını isteyen şirketlerin gönüllü ödemelerinden oluşmasıdır. Bunu neden tekrarlıyorum? İş konseylerinin amacını, şirketlerin kendi belirleyecekleri ülkelerin şirketleriyle ticari ve/veya yatırım ilişkisi kurmalarında onlara yardımcı olmak şeklinde özetledim. O günleri hatırlıyorum, çeşitli ülkelerle Türkiye’de veya karşı ülkede düzenlenen işi geliştirme toplantılarına katılım sağlanması fevkalade zordu. Türk iş alemi bazen yabancı dil eksikliği, ama daha önemli olarak yabancı kültürden gelen şirketlerle, iş adamlarıyla iş görüşme kültürüne, alışkanlığına sahip değildi. Böyle durumlarda DEİK temsilcisi arkadaşımın görevi bu ikili arasındaki ilişkiyi inşa etmekti.

Bizzat yaşadığım bir olayı hatırlayayım: Brüksel’de Belçika iş konseyinin yıllık toplantısı için toplanmışken, ünlü, yabancı dile ve yabancılarla iş görüşmeye alışık bir iş adamımızla şöyle bir konuşmamız oldu:

İş adamı: Hocam, şimdi biz bu adamlarla (Belçikalılar) ne görüşeceğiz?

Çelik Kurtoğlu: ... Bey, herhalde birlikte yapmayı tasarladığınız projeleriniz vardır; onlar üzerinde konuşmanız beklenir.

İş adamı: Hocam, biz her işi yaparız.

Bu zihniyetle........

© T24