TÜSİAD'ın elineki kirler! Darbe destekçisi sermayenin milletle kavgası |
Bu Ülkenin Sessiz Vesayeti Sermaye Oligarşisinin kısa tarihi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın eleştirdiği Boğaz sermayesi tartışması yabana atılacak bir mesele değil. Önce Beyefendinin ifadelerini yeniden hatırlayalım;
"Türkiye'de son 23 yılda yapılan yatırımlara baktığımız zaman ya devlet eliyle yapılmış ya da devlet teşvikleri kadar yapılmış. Onun ötesinde yapan varsa yoksa bizim KOBİ'lerimiz, Anadolu kaplanlarımız. Yani büyük sermaye maalesef biriktirdiği parayı biriktirmeye devam ediyor. Asrın felaketi olduğunda TÜSİAD neredeydi? TÜSİAD çıkıp da 'Biz de şöyle 50 bin konutu TÜSİAD üyeleri olarak yapıyoruz.' diyemez miydi? Ne oldu, biriktirdiğiniz paralar nereye gitti? Yatırım yapmıyorsun. Hadi gel bu memlekette depremzedenin 50 bin tane konutunu sen yap, bak devlet 500 bin tane konutu yapıyor. Yine elini cebine daldıranlar bir şekilde 'yandaş' diye yaftalananlar. Onlar yine gelip vatandaşın yanında yer alıp, vatandaşın konutlarını yapmaya koştular. Dolayısıyla bu ülkede sermaye sahibi, özellikle büyük sermaye sahibinin günahı, vebali çok. Ne fakir fukaranın, garip gurabanın yanında dururlar, ne devletin yanında dururlar, ne de girişimcinin yanında dururlar. Oradaki eksikliğin biraz giderilmesine ihtiyacımız var."
Öyle bir mesele ki insan nereden başlayacağını şaşırıyor. Bilal Bey’in bıraktığı boşlukları ve verdiği mesajı daha iyi anlamak için bizim burjuvanın kısa barbarlık tarihini yakından bilmemiz gerekiyor. Yoksa bu sözler havada kalacak ve asıl mesaj yerine tam anlamıyla ulaşamayacak.
Her şey Kara Kemal ile başladı
Birinci Dünya Savaşı başladığında ülke ciddi bir iaşe sorunu ile karşı karşıya kaldı. Ülkedeki gıda ve erzak dağıtımı krizini çözmek için hükümet yerli üreticiyi destekleme kararı aldı ve Kara Kemal eliyle küçük tekeller oluşturdu. Savaş sırasında Heyet-i Mahsusa-ı Ticarriye ismi ile hayata geçirilen kurumla esnafı örgütledi.
Kara Kemal, bu sayede birçok yerli kuruluşun savaş boyunca ayakta kalmasını sağlarken yine tekelleşmenin getirdiği rant, hızla zenginleşen bir tüccar sınıfı ortaya çıkartmıştır. Bu sınıf savaş sonrasında da gücünü korumuştur.
23 Ağustos 1915 yılında Milli Mahsulat Anonim şirketi kuran Kara Kemal; koyun, yün, tahıl gibi ürün alım satımlarını tek elde toplamıştır. Bu şirket daha sonra Bağdat’a kadar uzanmış ve sayısız sektörü içine alarak büyümüştür. Bir diğer adımda Milli İthalat Kantariye Anonim Şirketini kurmuş; şeker yağ, pirinç kahve gibi temel gıda maddelerinin ithalat ve ihracatını tekeline almıştır. Başta İstanbul’da ortaya çıkan ekmek sorununu çözmek için Milli Ekmekçiler Anonim Şirketi’ni kurmuş ve bu alanı da kendi tekeline almıştır. Yine Kara Kemal’in istediği tüccarlar büyüyor, istemediği tüccarlar batıyordu. Milli Mensucat Anonim Şirketini kurmuş, bu kez pamuktan kenevire kadar birçok sektörü kendi himayesinde hareket eden bir tekele almıştır. Kurduğu bu devasa ağın ekonomisini de bizzat yönetmek için Milli İktisat Bankası’nı kurdurtmuştur. Kara Kemal’in bu süreçte yürüttüğü hemen hemen tüm işlemlerde en sadık adamı Memduh Şevket Esandal’dır. Kara Kemal pek çok işin takibini ona yaptırmıştır.
Fakat ortaya Boğaz sermayesinin köklerini atacak, başkasının malını bu millete satarak zenginleşenler sınıfını ortaya çıkaracaktı. Savaş yıllarında ortaya çıkan bu zihniyet ülkenin en karanlık zamanlarında güçlenecek Darbelerden siyasi krizlere kadar her meselenin içinde olacaktı.
Bu sermaye zararda millete ortak ve milli olurken kazançta yabancılaşacaktı.
ABD yardımlarını milli menfaatin önüne alan bir sermaye
1946 İstanbulu’nun Nisan ayı, baharın tüm güzelliklerini içinde taşıyordu; fakat İstanbulluların gözlerinin içini güldüren asıl haber okyanus ötesinden gelmişti.........