Tanıklarının anlatımıyla: Atatürk'ün cenazesi neden bekletildi?

Tarihte birçok büyük şahsiyet ölümü ve cenazesi sırasında büyük bir ihanete uğramıştır. Bunların içinden örnek vermek gerekirse mesela Fatih Sultan Mehmet vefat ettikten sonra narin bedeni dahi Topkapı Sarayında unutulmuştur. Öyle ki bedeni ihmalden koktuktan sonra yıkanıp defnedilebilmiştir.

Yine bu akıbete uğrayan bir diğer önemli şahsiyet Gazi Mustafa Kemal’dir. Devlet erkanı iktidar hırsıyla hareket etmesi sebebiyle cenazesi günlerce Dolmabahçe Sarayında bekletilmiştir. Sonrasında ise cenazesinin nasıl defnedileceğinden tutun da merasimde çıkan talihsiz olaylara kadar ayıplar zinciri birbirini kovalamıştır.

Ölüme giden süreç

Mustafa Kemal gözlerini açtığında Doktor Abreveya ve Prof. Ömer Reşet İrdelep telaşlı bir şekilde ilaçları hazır etmeye çalışıyordu. Paşa dilinden zar zor dökülen sözlerle saatin kaç olduğunu sordu.

“Saat 7 Efendim.”

Etrafında olup bitenleri çok zor anlayan Paşa, bir kez daha saatin kaç olduğunu sordu. Bilinci iyice kapanmış ve etrafında olup bitenleri idrak etmekde güçlük çeken Mustafa Kemal’i son kez muayene eden İrdelep odadan çıkmak için hazırlandı. Yarı baygın bir biçimde odayı süzen Paşa’nın dilinden güç bir biçimde dökülen iki kelime oldu;

“Aleyküm Selam”

Ne İrdelep ne de diğer doktorlar Paşa’nın selamı kime verdiğini anlamasa da bunlar genç Cumhuriyet’in en kudretli adamının dilinden dökülen son sözlerdi. Ağır bir komaya girdi. İki gün sonra da hayatını kaybetti.

Hastalık, ihmaller ve yalnızlık

Mustafa Kemal’in hastalık süreci ilk kez 15 Kasım 1923 yılında Çankaya’da eşi Latife Hanım ile yemek yediği bir sırada ortaya çıktı. Paşa’yı biranda yakalayan sancı krizi yaklaşık 20 dakika sürmüş Doktor Refik Saydam’ın zamanında müdahalesi ile kontrol altına alınmıştı. Aynı gün ağrının tekrar nüksetmesi üzerine Latife Hanım’ın zorlamasıyla Mustafa Kemal İzmir’e giderek yaklaşık iki ay burada dinlendi. Alkol ve kahveden uzak tutuldu, bu da Paşa’nın kısa sürede kendisini toplamasını sağladı.

Mustafa Kemal’e doktorlarının tavsiyesi şu yöndeydi; alkolden uzak dur, istirahat et, kahve içme ve sigarayı günde en fazla 10 ile sınırlı tut. Mustafa Kemal bunların hiçbirine uymayacaktı. Hatta sigara konusunda çalışma ofisinde gizli paketler istifleyerek başta eşi Latife Hanım olmak üzere doktorları ile sık sık karşı karşıya gelecekti.

1927 yılına kadar irili ufaklı rahatsızlıklar dışında Paşa büyük oranda iyiydi. Alkol ve sigaradan ise hiç vazgeçmemişti; 22 Mayıs 1927 yılında şiddetli bir kriz Paşa’yı yatağında yakaladı. Doktor Ömer Neşet Bey’in müdahaleleri ile Paşa o geceyi atlatabilmişti; ama bu kez kriz Paşa dahil herkesi başta da Sağlık Bakanı Refik Saydam’ı bir hayli korkutmuştu. Bu sebeple yurt dışından doktorlar getirtilerek Mustafa Kemal’e muayene yapıldı. Doktorlar yeni bir şey söylemedi; istirahat et, sigara ve içkiden uzak dur.

Mustafa Kemal İstanbul’a geldikten sonra Ankara siyasetinden bir hayli uzak kalmıştı. Hayatı sıkıcı bir rutin almıştı. Bu durum Paşa’yı geriyor ve hastalığına rağmen içkiye olan meylini artırıyordu. Bu durumu Hasan Rıza Soyak’a şöyle anlatacaktı;

"Bunalıyorum çocuk, bunalıyorum. ... Ben burada bir nevi mahpus hayatı yaşıyorum. Çünkü gündüzleri ekseriyet yalnızım. Herkes işinde gücünde ... Benim ise çoğu günler, bütün günümü değil, bir saatimi dahi dolduracak işim yok. Şu hâlde ya uyuyabilirsem uyuyacağım yahut bir şeyler yazacağım. Arada biraz dinlenmek ve hava almak ihtiyacını duyarsam şehir içinde ve dışında ancak otomobiller ile gezintiler yapacağım. Ya sonra? Sonra gene bu hapis haneye döneceğim. Ve kendi kendime bilardo oynayıp, sofra zamanını bekleyeceğim. Bari sofrada bir değişiklik olsa ... Ne gezer... Bu sofra nerede kurulursa kurulsun karşımda aşağı yukarı hep aynı insanlar. Aynı yüzler... Hasılı bıktım, usandım çocuk ... "

Mustafa Kemal Paşa günden güne eriyordu. Etrafındakiler Paşa’nın yüzündeki tebessümü çoktan unutmuştu. Hastalık öyle bir noktaya gelmişti ki güleç ve naif Mustafa Kemal Paşa gitmiş, onun yerine sürekli sinir buhranları içinde etrafındakilere öfkelenen bir Mustafa Kemal gelmişti. Yakın arkadaşı Falih Rıfkı Atay durumu şöyle anlatıyor;

"Bilhassa 1937'den sonra sinir dengesinin gitgide bozulduğunu görüyorduk. Pek alıngan olmuştu. Devamlı bir boşanma........

© SuperHaber