Trump’ın Barış Planı Üzerine
29 Eylül’de ilan edilen 21 maddelik Trump Barış Planı ile kimin kazandığı kimin kaybettiği tartışılırken, ABD’de gerçekleştirilen ve Trump planı ile aynı gün açıklanan bir anket, İsrail–Hamas savaşında kimin “kazandığını” açıkça ortaya koydu. New York Times ve Siena Üniversitesi tarafından yapılan ankette katılımcıların 5’i Filistinlileri desteklediğini açıklarken sadece 4’ü İsrail’e desteğini belirtti. 18–29 yaş aralığındaki ABD’lilerin ise a’i İsrail’i değil Filistin’i desteklediğini bildirdi.
Oysa Aksa Tufanı’nın gerçekleştiği 7 Ekim 2023’ün hemen ardından yapılan New York Times anketinde ABD’li katılımcıların G’si İsrail’i desteklerken, Filistinlileri destekleyenlerin oranı sadece idi. Hamas–İsrail savaşının başlamasından yaklaşık 770 gün geçtikten sonra iki anket arasındaki bu değişim, Filistin lehine ortaya çıkan fark, İsrail’in en büyük destekçisi olan ABD halkı nezdinde haklılığı tescil edilen tarafın Hamas olduğunu göstermektedir. İsrail bütün dünyada olduğu gibi ABD’de de hızla zemin kaybederken, küresel düzeyde “soykırımcı–haydut devlet” algısı yaygınlaşıyor; küresel spor yarışmalarından ve kültür–sanat organizasyonlarından İsrail’in men edilme girişimleri peş peşe geliyor, silah satış yasakları devletlerin gündemine giriyor.
İsrail her geçen gün yalnızlaşıp izole olurken tepkiler sadece İsrail devletine yönelmiyor; diasporada yaşayan veya İsrail’den başka ülkelere seyahat eden Yahudiler de bulundukları ülkelerde sert muamelelerle karşılaşıyor, kovuluyor.
İlk bakışta, küresel arenadan tecrit edildiklerini itiraf eden ve kendi başlarının çaresine bakmaları gerektiğini söyleyen İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun imdadına, ABD Başkanı Donald Trump’ın 21 maddelik Barış Planının yetiştiği iddia ediliyor. Ancak öteden beri yapılan barış anlaşmaları ve akıbetleri göz önünde bulundurulduğunda sonucun hiç de böyle olmayacağı anlaşılacaktır.
ABD liderliğindeki önceki Filistin–İsrail anlaşmaları
21 maddelik Trump Barış Planı bir anlaşma metninden ziyade tarafların katkısıyla ilerletilebilecek bir çerçeve sunuyor. Plan, Filistin–İsrail barışı konusundaki ilk barış girişimi de değil. ABD aracılığıyla Filistin–İsrail barış anlaşması girişimleri 1993’ten beri devam etmektedir. Bunlar aşağıdaki gibidir:
1. Oslo Anlaşmaları (1993–1995)
2. Hebron Protokolü (1997)
3. Wye River Anlaşması (1998)
4. Camp David Zirvesi (2000)
5. Annapolis Konferansı (2007)
6. Trump Barış Planı (2020)
2020 Trump Barış Vizyonu öncesindeki anlaşmalar, BM Güvenlik Konseyi’nin 242 ve 338 kararları çerçevesinde iki devletli çözümü esas alıyordu. Amerika liderliğindeki bu anlaşmalar İsrail’i öncelese de bir Filistin devleti kurma vaadini taşıyordu. Ancak İsrail, iki devletli çözüme hiçbir zaman tam anlamıyla yanaşmadı ve her defasında anlaşmaları sabote etti. Filistinliler de kendi topraklarında bağımsız devlet talebinden asla vazgeçmeyerek işgale direnme haklarını kullandılar.
Dün açıklanan Trump Barış Planı aslında ABD Başkanı Donald Trump’ın ilk başkanlık döneminde, 28 Ocak 2020’de yine İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile birlikte Beyaz Saray’da açıkladığı “Yüzyılın Anlaşması” (Ortadoğu Barışına Yol Açan Vizyon)’nın devamı olarak değerlendirilmektedir. 2020 planı geleneksel iki bağımsız devletli çözümü reddetmekteydi. Bunun yerine, Batı Şeria’nın ’sinin İsrail’de kalacağı, Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak kabul edildiği; Filistinlilere ise dört yıl içinde İsrail’i tanımaları ve terörle mücadele etmeleri şartıyla, toprakları parçalı ve İsrail kontrolünde “koşullu” bir devlet öneriliyordu; ekonomik kalkınma vaat ediliyordu.
Daha sonra Abraham Anlaşmaları ile desteklenen Trump’ın 2020 Barış Vizyonu, Filistinliler tarafından ve BM, AB, İİT ile Arap Ligi tarafından reddedildi. Trump sonrasında başkan seçilen Joe Biden, söz konusu planı uygulanamaz bularak 2021 yılında rafa kaldırdı.
Bütün bu barış anlaşmalarının İsrail tarafından sabote edilmesi sebebiyle başarıya ulaşamadığı dikkate alındığında, son barış teklifinin de benzer bir akıbetle karşılaşma ihtimalinin yüksek olduğunu söylemek sürpriz olmayacaktır.
Zira, 1967 sınırlarında toprak bütünlüğü sağlanmış, başkenti Doğu Kudüs olan birleşik bir Filistin Devleti dışındaki hiçbir çözüm yolunun bu topraklarda yaşama şansı olmadığı görülmüştür. Bunu en iyi, 1993’ten bu yana........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein