menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

11 Kasım

467 105
11.11.2025

10 Kasım’ı idrak edebilmek için, 11 Kasım’ı da hissetmek gerek.

11 Kasım 1938.

87 yıl önce, bugün.

Atatürk’ün naaşı, İslam Tetkikleri Entsitüsü direktörü Ordinaryüs Profesör Mehmet Şerafettin Yaltkaya’nın nezaretinde yıkandı.

Başbakan Celal Bayar’ın talimatıyla, Profesör Lütfi Aksu tarafından tahnit işlemi yapıldı. Vücudun bozulmadan korunmasını sağlayacak olan solüsyon, 200 gram formalin, 1 gram sublime, 200 gram tuz, 10 gram acide pehenque, 1000 gram su’dan oluşuyordu. Profesör Lütfi Aksu, tahnit işlemi bittikten sonra, iki küçük şişeye solüsyondan doldurdu, ağızlarını lehimledi, üzerlerine yapıştırdığı etiketlere terkibi yazdı, Atatürk’ün kollarının arasına sıkıştırdı.

Yüzünün ve sağ elinin maskı alındı.

Kurşun galvanizli tabuta yerleştirildi, kapağı kapatıldı. Gül ağacından yapılmış tabuta yerleştirildi, onun da kapağı kapatıldı.

Üzerine Türk Bayrağı örtüldü.

16 Kasım... Dolmabahçe Sarayı’nda muayede salonunda katafalka yerleştirildi, sabah saat 10’da ziyarete açıldı, insan seli aktı. Güya saat 24’te son verilecekti ama, mümkün değildi. Yüzbinlerce yurttaş bayrağa sarılı tabutun önünden hıçkıra hıçkıra geçti, yüzbinlerce yurttaş sıradaydı, aralıksız devam edildi.

17 Kasım... Hava çoktan kararmıştı, geceyarısı olmuştu, Ortaköy yönüne uzanan kuyruğun ucu bucağı görülmüyordu. Maalesef, izdihamdan dalgalanma oldu, durun ittirmeyin demeye kalmadı, giriş kapısının önünde, Saat Kulesi’nin çevresinde çığlıklar yükseldi, atlı polisler arkadan yüklenen kalabalığı dağıtana kadar iş işten geçti, insanlar sıkıştı, ezildi, 11 kişi hayatını kaybetti. Ertesi günkü gazeteler, hükümetin resmi tebliğini yazıyordu: Denizyolları işletmesi müdürü Raufi Manyasizade’nin 16 yaşındaki kızı Bilun, İstiklal Caddesi’nde oturan bayan Anna, İstiklal Caddesi’nde oturan Rona Kişnir ve kızı Bella, Bakırköy’den Hatice hanım, Kurtuluş semtinden sütçü Diyamandi, Topkapı’da oturan Abdülhamid bey, Aksaray Laleli’de oturan bayan Kevser Mehmed, Tarlabaşı’nda oturan Satenik Ohannes, Saint Benoit öğrencisi 15 yaşındaki Paul Kuto ve Beyoğlu Lüksemburg otelinde kalan bay Leon’du. Kadın erkek, genç yaşlı, müslüman hırıstiyan musevi, Rum Ermeni, “Ne Mutlu Türküm Diyene” şemsiyesi altındaki tüm yurttaşlar, memleketin ortak paydası Mustafa Kemal’e gözyaşı döküyordu.

18 Kasım... Kalabalık artarak devam etti, Ulus gazetesi muhabiri Cemal Kutay şunları yazıyordu: “Bütün millet, kendisine haysiyet, hürriyet, istiklal, güzel şeyler armağan etmiş şefkatli bir babadan öksüz kaldığında nasıl gözyaşı döker, işte öyle gözyaşı döküyordu. Şahit olmayanlara, bu asrın hadisesini, bu vefa ve minnet selini, yazı, söz, fotoğraf, beste, tabloyla anlatmak mümkün değildir. Zerrece protokol yoktu. Merasim gibi hiçbir fani hissin izi yoktu. Vakar içinde tavaf eden millet vardı. Kadınlar çoğunluktaydı.”

19 Kasım, saat 08.10... Cenaze namazı için camiye götürülmesinin dinen şart olup olmadığı konusu, cumhuriyetimizin ilk diyanet işleri başkanı Mehmet Rifat Börekçi’ye danışıldı. Milli mücadele kahramanımız Börekçi, muhteşem izah etti, “Mustafa Kemal Atatürk’ün cenaze namazı, tertemiz hale getirdiği vatan toprağının her yerinde kılınabilir” dedi.

Dolmabahçe Sarayı’ndaki cenaze namazını, Mehmet Rifat Börekçi’den sonra ikinci diyanet işleri başkanımız olan Ordinaryüs Profesör Şerafettin Yaltkaya kıldırdı.

(İzdiham........

© Sözcü