Türk toplumunun kökenlerinde anaerkil bir yapının izleri net bir şekilde görülür. Biz, toplumsal yapı olarak her zaman anneye, kadına değer vermiş, onların rehberliğini ve gücünü hayatın merkezine yerleştirmiş bir toplumuz. Geleneklerimizde, günlük yaşantımızda, aile içindeki rollerimizde bu güçlü kadın figürünün izleri vardır.
Kadın, sadece evde değil; tarlada, iş yerinde, karar alma süreçlerinde hep erkeğin yanındadır. Beraber çalışmış, beraber paylaşmış, beraber kararlar almışızdır. Kadın, toplumsal hayatın pasif bir unsuru olmaktan öte, bir yoldaş, bir ortak, bir rehberdir.
Bu kültürel özelliğimizi dilimizde de gözlemlemek mümkün. Türkçede cinsiyete dayalı bir dil yapısı bulunmaz; biz dilde dişi-erkek ayrımı yapmadan tüm varlıkları, tüm bireyleri kapsarız.
Oysa İngilizce, Fransızca, Almanca, İspanyolca gibi Batı ve Latin kökenli dillerde dilbilgisel cinsiyet yapısı oldukça yaygındır. Bu dillerde, isimler ya eril ya dişil bir cinsiyete atanır. Bu, sadece dilin gramatik yapısını değil, aynı zamanda kültürel algıyı ve toplumsal düşünceyi de gösterir.
Türkçe, cinsiyetçi dil yapısından en uzak dillerden biridir. İsimlerin gramatik bircinsiyeti........