menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Korktuğum olmadı

175 42
16.11.2025

Ekonomimizin, yüksek enflasyondan daha müzmin (kronik) derdi “cari açık”tır. Cari açık, ülkenin döviz gelirlerinin, döviz giderlerinden az olmasıdır. Hal böyle olunca, ithalat için “cari açık” kadar dış borç almak gerekir. Cari açık sürdükçe alınan borçlar birikerek “dış borç stoku” oluşturur. Bu sefer de ortaya, yıllık cari açığı finanse etmenin yanında bir de dış borçların faizlerini ve anapara taksitlerini ödeme mecburiyeti çıkar. Bunun da üstüne, ödemeler aksayıp, ekonomi krize girmesin diye “borç dövizle döviz rezervi” oluşturmak için ilave dış borç alma zorunluluğu biner. Bu sarmaldan kurtulmanın “tek yolu” ulusal ekonomiyi “cari fazla” veren bir yapıya dönüştürmektir. İktisatçılarının “dış borç almadan kalkınamayız” önermesine abone olduğu, siyasetçilerinin de halkı sıkmadan “eser yaratmak için dış borç almakla” övündüğü ülkemizde, bu dönüşümün gerçekleşmesi zordur. İşin daha ilginci, “resmen” cari açık veren Türkiye’nin “hakikatte” cari açık vermediğidir. Bunun ispatı basittir. Halkın yurt içinde istiflediği ithal altınların değeri ile zenginlerimizin yurt dışında tuttuğu servetlerinin toplamı,........

© Sözcü