Ekmekler bozulunca...

Küçücük çocuklardık.

O günü heyecanla beklemiştik.

Mahallenin bakkalında sohbet eden abiler “yarın ada kesiyoruz” diyordu.

Ada kesmenin ne olduğunu bilmiyor olsak da ilk balık avımıza çıkacağımız için çok mutluyduk.

Sabahın erken saatlerinde bizim evin altından geçen dereye indik.

★★★

Suyun ikiye ayrıldığı yerde toplaştık.

Abiler, önce çayırlıktan “çum” kestiler. Üzeri yeşil uzun otlarla kaplı bir alanda düz lapatkayla (küreklerle) kare kare kesilmiş toprak parçaları çıkarılıyordu. Toprak, otların kökleri nedeniyle dağılmayıp kalıp halinde durabiliyordu. İşte o toprak kalıplara da çum diyorduk.

Ardından herkes gücü yettiği büyüklükte bir taş bulup dereye taşımaya başladı.

İkiye ayrılan suyun bir kolu, bu taşların ve çumların yardımıyla diğer kola bağlandı.

“Ada kesmek” dedikleri şeyi böylece öğrenmiş olduk.

★★★

Suyun tamamen kesildiği tarafta sadece küçük su birikintileriyle, derin yerlerdeki göletler kalmıştı. Su birikintilerine sığınmaya çalışan balıklar, kurbağalar görünür olmuştu.

Herkes gördüğü, erişebildiği balıkları yakalamaya başladı.

Bazı abiler ellerindeki dirgeni gölete hızla daldırıyordu.

Bazı dirgenler göletten ucunda çırpınan balık ya da balıklarla çıkıyordu. En büyük balıklar o göletlerden çıkıyordu.

Bazı abiler iyice soyunup göletin kenarlarına dalıyordu. Bazıları ellerinde büyük balıklarla çıkarken, şanssız olanları balık diye koca koca kurbağaları yakalıyordu.

★★★

Biz çocukların payına sığ yerler kalmıştı.

Nenem “partallarınızı çamur etmeyin” diye........

© Sözcü