GEÇİMİN ADI VAR, BEDELİNİ HAYAT ÖDÜYOR
Asgari ücret, bir çalışanın insan onuruna yakışır asgari yaşam koşullarını sağlayabilmesi için alması gereken en düşük ücrettir. Yalnızca “aç kalmamak” için değil; barınabilmek, ısınabilmek, işe gidebilmek, çocuğunu okula gönderebilmek ve hayata tutunabilmek için belirlenir. En azından kağıt üzerinde. Hayatta ise çoğu zaman bu tanım, gerçeğin birkaç adım gerisinde kalır.
Teoride bu ücret; geçim şartlarına, enflasyona, temel ihtiyaç fiyatlarına, ülkenin ekonomik durumuna bakılarak belirlenir. Pratikte ise çoğu zaman hayat daha hızlı yürür, ücret arkasından bakakalır.
Eskiden asgari ücret yılda iki kez artırılırdı. Hayat pahalılaştıkça, ücret de onu yakalasın diye. Enflasyonun hızına yetişemese bile, en azından arayı açmamaya çalışırdı. O dönemlerde yapılan zamlar yalnızca yüzdelerle değil, alım gücüyle konuşulurdu.
Bugün ise tablo başka. Zam yapılıyor ama hayat daha hızlı zamlanıyor. Ücret artıyor, geçim geri gidiyor.
Oranlar benziyor gibi durabilir; yüzde 20, yüzde 30…
Peki…
Aynı oranda mı yaşanıyor?
Hayır.
Çünkü geçmişte asgari ücret, çoğu zaman açlık sınırının biraz üzerinde tutulmaya çalışılırdı. Bugün ise kimi dönemlerde açlık sınırının altına düştüğü bile oldu. Yani çalışarak, ay sonunda karnını doyurmak bile matematiksel bir problem haline geldi. Bu yalnızca ekonomik bir veri değildir; bu, insanın iç dünyasında sessizce büyüyen bir kırılmadır.
Asgari ücretin önemi tam da burada başlar. Çünkü bu ücret yalnızca bir maaş değildir. O para; bir evin ışığıdır, bir çocuğun beslenme çantasıdır, akşam sofraya konan tencerenin sesidir. Ve o........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Rachel Marsden