Son üç yazımda, 3 Mart 1924 günü kabul edilmiş olan 429, 430 ve 431 sayılı devrim yasalarının gerici girişimlerle ne duruma getirildiğini özetlemeye çalıştım. Gericilerin rövanşını aldığı devrim yasaları ne yazık ki bu üç yasayla sınırlı değildir.
Bir bakıma 1924-1946 yılları arasında kabul edilen yasaların önemli bir bölümü, ülkenin çağdaşlaşmasına yol açan devrim niteliğinde olan yasalardır. Bu yasalar içinde 430 sayılı Öğretim birliği Yasası gibi Anayasa’nın 174’üncü maddesince güvence altına alınmış olan devrim yasaları şunlardır:
CHP zamanında, 1949’da 677 sayılı yasaya, “Şeyhlik, Babalık ve Halifelik gibi mensupları arasında baş mevkiinde bulunanlar altı aydan az olmamak üzere hapis ve 500 liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezasından başka bir yıldan aşağı olmamak üzere sürgün cezası ile cezalandırılırlar” ifadesi eklenmiştir. CHP 1 Mart 1950 tarihinde de bu yasaya, “Türbelerden Türk büyüklerine ait olanlarla büyük sanat değeri bulunanlar Kültür Bakanlığınca umuma açılabilir. Bunlara bakım için gerekli memur ve hizmetliler tayin edilir” ifadesi eklenerek, yasada önemli bir delik açmıştır. Suat Hayri Ürgüplü’nün başbakan ve Süleyman Demirel’in başbakan yardımcısı olduğu hükümet zamanında 13 Temmuz 1965’te bu yasaya eklenmiş olan sürgün cezası kaldırılmıştır. S. Demirel’in 1960 ve 1970’lerdeki başbakanlığı yıllarında gerici oluşumları desteklemesi sonrasında 12 Eylül darbe yönetiminin Türk-İslam sentezi yönündeki tutumu tarikatlaşmayı kolaylaştırmıştır. Laik düzeni korumak için 1 Mart 1926 tarih ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda yer verilen 163. maddenin ANAP iktidarında 12 Nisan 1991’de iptal edilmesi, gericiliğe ve tarikatlaşmaya ivme kazandırmıştır. AKP 2014’e kadar Fetöyle işbirliği yapmıştır. 12 Eylül 2010........