Ayaklanma çağrısı!

Bir çetenin, İstanbul’da, teşekkül halinde hareket ederek, bebek acil hastalarını önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edip kazanç elde etmek için ölümlerine neden oldukları ortaya çıkmıştı malumunuz. Sanıkların arasında doktor, hemşire ve ambulans şoförleri de vardı. Ama hastane patronu var mıydı bilemiyorum. Belli ki yoktur!

Konuşma kayıtları da yayımlandı olayın açığa çıkmasından sonra. Çete üyelerinden biri “üç bebek istiyorum biraz daha gebermeye yakın” diyordu. Belli ki ölmeye yakın bebeler daha kârlıydı. Kolay öldürecek bebekler arıyorlardı.

“Yenidoğan çetesi” dediler adına. Aslı özel hastanelerin kan ve can ticaretidir. Ticaretin, kârın esas olduğu bir düzende özel hastane ölüm demektir. Çünkü orada kâr insan canından öncedir. Öldürürler ve kâr ettik mi diye bakarlar. Sermaye düzenin suretidir!

***

Malum sadece kapitalizmde değil İslam’da da ticaret kutsaldır. Sünnetinde var. Bebeklerden yola çıktık madem, ekleyelim, bu antik ticarete kadınlar ve çocuklar da dahildir. Köleyse ücreti karşılığında alır-satarsın, kiralarsın, rehin bırakırsın, ödünç alırsın. Demek ki çocukları alıp satmanın yabancısı değiliz. Özelleştirmelerden sonra hatırladılar, hepsi, 1500 yıl sonra yeniden yürürlüktedir.

Biz de hatırlıyoruz haliyle. Daha yolun başında, kapitalizmin şafağında, üretici güçler mucizevi bir şekilde ilerliyordu; insanları ve hayatı sarsarak, yıkarak kendine yol açıyordu. Yeni düzen insanları öğütüp kitlelere dönüştüren şeytani bir fabrikaya dönüşmüştü. Tam o günlerde İngiltere’de hekimler parlamentoya çağrılmıştı. Meclis üyeleri, çocuklar 16-18 saat çalıştırılsalar ve az uyusalar sağlık sorunu çıkar mı diye öğrenmek istiyorlardı. Dinde kadın ve çocuk yoktur ama piyasada da kadın ve çocuk yoktur. Farklı görünenleri sadeleştiriyoruz ve benzer yapılara ulaşıyoruz.

Sanayi Devrimi başta İngiltere olmak üzere Batı Avrupa ülkelerinde kırsal yapıyı bütünüyle çözmüştü. Yoksul köylüler şehirlere akın ediyor, kitleler halinde atölyelere yığılıyordu. Ancak işçi sayısı arttıkça yaşam koşulları da o ölçüde bozuluyordu. Çalışma süreleri günde en az 15 saatti. Çocuk ve kadınlar kitleler halinde atölyelere doldurulmuştu. Kapitalizm hiçbir engelle karşılaşmadan üretmek, sınırsızca ilerlemek istiyordu. Halbuki işçi sınıfı bu yükü taşıyabilecek noktayı çoktan geçmişti. Düzen çaresizdi. Gelişmelerin yıkımla sonuçlanması engellemek üzere atılan her........

© soL