Üçüncü küreselleşmenin sonu mu? |
2025’in son günlerini ve Trump’ın ikinci döneminin birinci yılının sonunu yaşarken başlıktaki soruyu tartışmanın tam zamanıdır. Bu soru aslında 19-20 Aralık’ta Ankara’da Makine Mühendisleri Odası Eğitim ve Kültür Merkezi’nde toplanan TMMOB Sanayi Kongresi’nde de sıklıkla gündeme geldi ve tartışıldı. Katılımcıların çok başarılı geçtiğini düşündüğü bu Kongre’nin bildirileri önümüzdeki dönemde yayınlanacak. Ben de Kongre’nin ikinci günü “Sanayi ve Teknoloji Politikalarında Kamu Ekonomisinin Artan Rolü” başlıklı bir bildiri sundum. Bu bildirinin başlangıç bölümünde de küreselleşme süreçleri üzerine kısa bir değerlendirme yaptım. Şimdi bu giriş bölümünü kısmen (1. ve 4. slaytları açarak) aktarmaya çalışacağım.
Kapitalizmin birinci küreselleşme dalgası genellikle 1873-1914 dönemi olarak ele alınır. Bu dönem aslında kapitalizmin sanayide öncü konumundaki birçok ülkesini etkileyen ilk büyük (uluslararası) krizle 1873’te açılır. 1873-1895 dönemi iniş çıkışlı da olsa uzun bir kriz dönemi olarak betimlenebilir. Borsa-banka krizleri biçiminde ortaya çıkmasına rağmen arkasında maliyetlerin yükselmesi- işçi sınıfının talebinin daralması- emeğin mücadelesinin yükselmesi- dış pazarlarda fiyat rekabeti ve kârlılık oranlarının düşmesi- daralan/genişleyen pazarlar gibi sistemin genişlemesine ve emperyalist aşamaya geçmesine özgü çeşitli iç ve dış etkenler bulunur. Bu büyük kriz süreci emperyalizmin de kökeninde oldu ve birinci küreselleşme dalgasının simgesi sayıldı.
Gerçekte kapitalizm doğduğu andan itibaren küreselleşme eğilimlidir. Ancak nasıl ki sanayi kapitalizmini belirli bir tarihten başlatmak gerekiyorsa, küreselleşmenin ete kemiğe büründüğü dönemi de bir yerden başlatmak gerekir. 1873 tarihi öncesine gidilmek istenirse burada en uygun tarih olarak 1860 dönemeci ortaya çıkar. Bilindiği gibi, İngiltere (Birleşik Krallık) sanayi ve dış ticaretteki bariz üstünlüğüne güvenerek 1846’dan itibaren tek yanlı olarak dış ticarette serbestlik ilkesini benimsemişti. 1860’dan itibaren ise, İngiltere’nin göz kamaştırıcı gelişmesinden etkilenen III. Napolyon Fransa’sının da serbest değişimci fikirlere kazanılmasıyla birlikte 1860-1879 döneminde birçok Avrupa ülkesi de İngiltere ile bir dizi ticaret anlaşması imzalayarak şu veya bu derecede serbest dış ticaret alanına dahil olacaktır. Gerçi bu dönemde dahi Rusya ve ABD gibi ülkeler (ABD, bebek sanayilerini korumak açık gerekçesiyle) korumacılıktan vazgeçmeyeceklerdir. Esasen 1873 sonrası kriz döngülerinin de etkisiyle, 1879-1892 arası yeniden korumacılığa dönüş dönemi olacak ve nihayet 1892-1914 döneminde İngiltere tekrar tek yanlı bir serbest değişimci politikayı sürdürmek durumunda olacaktır. Ama savaş çıkmasaydı da İngiltere’nin bu ticari liberalizmi tek başına sürdürmesinin sonuna gelinmişti.
Elbette kapitalist ülkeler arası bu ticari liberalizm deneyimini, kapitalist gelişme aşaması öncesindeki ülkelere dayatılan zorunlu serbest ticaret anlaşmalarından ayırmak gerekir. Örneğin siyasi zaaflarından yararlanarak Osmanlı’ya dayatılan 1838 İngiliz Ticaret Anlaşması (ki daha sonra diğer güçlü Avrupa ülkeleri de benzer imtiyazları içeren ikili ticaret anlaşmaları imzalamak için sıraya gireceklerdir) 1860 sonrasında Kıta Avrupası ülkeleriyle İngiltere arasında akdedilen ve gümrük rejimlerini karşılıklı olarak yumuşatan sözleşmelerden nitelik olarak farklıdır. (Nitekim, o zamanın İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Palmerston 1838 Ticaret Anlaşmasını Latince ifadeyle “Copa d’Opera” yani “baş yapıt=şah eser” olarak nitelendirecekti).
Bu ilk büyük depresyon-küreselleşme dalgası sonuçta dünyanın ilk büyük paylaşım savaşına yol açarak sona erdi. Ardından 30 yıllık bir küreselleşmede kopuş dönemi yaşandı. 1914-1944/45 yılları arasındaki bu dönemde iki büyük dünya savaşı, 1917 ve sonrasında dünyayı sarsan bir büyük sosyalist devrim ve 1929’da bir büyük dünya ekonomik krizi yaşandı. Kopuş Birinci Dünya Savaşı ile başlamıştı; ancak izleyen silleler nedeniyle Amerikan hegemonyası kurulana kadar bu ara dönemde uzun bir hegemonya boşluğu yaşanacaktı. Bu dış etkenler olmasaydı dahi İngiltere gücünün sınırlarına gelmiş ve 20. Yüzyıl başından (ve bazı........