menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yetişkinlere hayali arkadaşlar

25 25
27.11.2025

Pek çok insan çocukluğunda kendisine konuşacağı, oynayacağı bir hayali arkadaş yaratır. Bu arkadaş bazen bedensizdir, sadece çocuğun kafasının içindedir. Bazense çocuk kendisine güven hissi veren bir oyuncağı ya da başka bir objeyi kişileştirir (mesela benimkisi bir Fred Çakmaktaş bebeğiydi). Bu, çocuğun gelişiminde tamamen normal, sağlıklı bir süreçtir ve ev ortamında oynayacağı, yaşı kendisine yakın bir kardeşi olmayan çocuklarda belirgin biçimde daha sık görülür. Çocuk hayali arkadaşıyla sosyalleşme ve empati kurma deneyleri yapar, yetişkinler arasındaki ilişkileri taklit eder; ayrıca ondan taleplerde bulunur, onay alır, kaygılarını hafifletmek için ona başvurur.

Hayali arkadaşın çocuk açısından en önemli özelliklerinden biri kontrolün kendisinde olmasıdır. Gerçek insanlardan farklı olarak hayali arkadaş her zaman çocuğun ihtiyaçlarına yanıt vermeye hazırdır; onu reddetmez, kırıcı davranmaz, sözünü kesmez ve hep öngörülebilir biçimde davranır.

Dolayısıyla hayali arkadaş çocuk gelişimi açısından faydalı olmakla birlikte, onunla kurulan ilişki gerçek insanlarla kurulan ilişkiden farklıdır, çünkü aslında yalnız bir insanın kendi kendisiyle kurduğu bir ilişkidir.

Bunları akılda tutalım ve devam edelim…

***

Yapay zekâ tartışmaları konusunda çekilmiş en iyi filmlerden birinin Aşk (Her) olduğunu düşünüyorum. 2013’te çekilen film 2025’te geçiyordu ve yapay zekâ ile aşk yaşayan (ya da yaşadığını zanneden) bir insanla ilgiliydi. Kuşkusuz bu konuda çekilmiş ilk film değildi, ama tartışmayı yürütme biçim ve derinliği açısından çarpıcıydı.

Filmin senaryo isabetliliği ise tartışılmaz. 2025’e geldik ve internet “sanal sevgili” uygulamalarıyla dolu. Bu uygulamaların tamamının reklamlarında, cinsel tatmin pazarlamalarının yanı sıra benzer vaat cümleleri kullanılıyor: “Her istediğinizde sizinle sohbet eder”, “sizi asla strese sokmaz, yalnızca konfor sunar”, “idealinizdeki sevgili neyse o olur.”

Aklı başında herhangi bir insan bunun karşısında en azından irkilir ve bir şeylerin yanlış gidiyor olduğunu sezer. Ne var ki, iş eleştirmeye geldiğinde sorun muhtemelen “ahlaksız teklif”in kendisinde bulunacak, yaygın pornografinin ya da teknolojiyi kötüye kullanan şirketlerin toplumu çürüttüğü, insanların kişiliklerini ve ilişkilerini yozlaştırdığı iddia edilecektir.

Bu önermenin en azından sığlığına itiraz etmek durumundayım ve tartışmayı buradan sürdüreceğim. Zira, içinde yaşadığımız uygarlığın günümüzde geldiği noktada sezdiğimiz, hissettiğimiz ya da kabak gibi ortada durduğu için gözümüze batan (hatta ruh sağlığımızı koruyabilmek için gözümüzü kapattığımız) hiçbir tuhaflığın kök sebebi bireylerin psikolojisi değil. Bireyin psikolojisi, içinde yaşadığı toplumsal koşulların gölgesinde, büyük ölçüde bu koşullara verilen tepkilerle şekilleniyor ve o toplumsal koşulları da tek tek başka bireyler değil toplumun maddi işleyişi, yani kapitalist üretim ilişkileri belirliyor.

Bunun konumuzu ilgilendiren kısmı ise şu: İçinde yaşadığımız toplumsal düzen, sistematik olarak bireyin toplumsallaşma yollarını kapatır ve onu kendi yalnızlığına hapseder. Bunu durup dururken bireye zarar vermek için değil, kendi güvenliğini ve çıkarlarını sağlamak için yapar. Zira insanlar ne kadar toplumsallaşmış, birbirleriyle dayanışma içerisinde bir hayat sürüyorlarsa kendilerine yönelen emek sömürüsü ya da devlet baskısı gibi olumsuzluklara karşı da o kadar örgütlü hareket ederler. Bugün bize “modernizmin yarattığı distopya” diye sunulan, işçi sınıfının gün doğarken kitleler halinde fabrikalara aktığı ve mesai başlama sirenleriyle işbaşı yaptığı dönemlerde, salt bu ortak yaşam ritmi yüzünden bile örgütlü emek mücadelesi daha “olağan” bir şeydi. Kapitalizm bu........

© soL