Emperyalizm son yıllardaki en parlak zaferini kazandı ve yolundaki engelleri birer birer temizliyor gibi görünse de geleceği karanlık.
ABD Başkanlık seçimlerini Trump’ın kazanması ortaya ikinci ve daha da tehlikeli bir başkan çıkardı: Elon Musk. Üstelik bu ismin Trump da dahil, herhangi bir ABD Başkanı’na kıyasla eli kolu daha uzun. Önlerine not koyulmadan dünyaya dair iki kelam edemeyen klasik ABD Başkanı profilinin aksine Musk’ın gezegenle ilgili her şeye dair yanlış veya sapkın da olsa bir fikri var. Sadece fikri de yok, olup bitene müdahale niyeti ve olanağı da var.
Elon Musk, Güney Afrika’daki ırkçı yönetim sayesinde zenginleşmiş bir madencinin, kapitalizmin doğasına uygun olarak daha da kudurduğu bir dönemde, daha da zengin olmuş bir canlı türü. Sermayedarların, genel olarak sağcıların, zenginlerin yakın zamana kadar benimsemiş oldukları “suret-i haktan” görünme kaygısını da taşımayan, ırkçı, faşist ve emek düşmanı olduğunu her fırsatta yinelemekten kaçınmayan bir figürle karşı karşıyayız.
Medya Günlüğü haber sitesinin 20 Aralık tarihli başyazısında uzun yıllar Moskova’da İngilizce yayınlanan “The Moscow Times” gazetesine atıfla bugün benim de değineceğim konu ele alınmış. Bu arada şu bilgiyi de ekleyeyim: Hollanda sermayeli “The Moscow Times” Ukrayna savaşı sonrasında Moskova’yı terk etmek zorunda kaldı. Anti-komünist olduğuna kuşku yok ve Putin yönetimine sıcak bakan bir gazete de değil. Ancak SSCB sonrasında Rusya’da en uzun süre varlığını sürdüren İngilizce yayın olma kimliğiyle ciddi bir arşiv ve bilgi birikimine sahip.
Sovyetler Birliği’nin tarih sahnesinden çekilmesinden sonra ortaya çıkan Rusya Federasyonu’nun ilk başkanı Yeltsin’di. Yeltsin döneminin anahtar sözcükleri arasında yağma, talan ve sefaletin yanı sıra “oligark” da geliyordu. 1997-1999 yılları arasında Moskova’da görev yaparken, nadiren ayık dolaşan Yeltsin ve gelip geçen kabine üyelerinden ziyade hangi oligarkın hangi konuda ne söylediğini, ne yaptığını takip etmek ülkenin gidişatı hakkında daha fazla fikir verirdi. Sözcüğün tam karşılığı yöneten azınlık. Pratik anlamı ise bunun çok ötesinde.
Bu oligarklar SSCB’nin cesedini parçalayan ve sosyalizm mirasıyla zenginleşen çetenin elebaşlarıydı. Klasik bir kapitalist modelde görüldüğü gibi yönetimi etkilemekle kalmıyor, doğrudan yönetiyorlardı. Ülke sefalet içindeydi, oligarklar ise ülke zenginliğinin nereyse üçte ikisini şahsi servetlerine dönüştürmüşlerdi.
Moscow Times’ın yazdığı gibi, Yeltsin’den iktidarı devralan Putin, oligarkların yönetimini çökertti. Deyim yerindeyse Rusya ringinde tek “ayı”ya yer olduğunu bu çetenin kimi üyelerini “silkeleyerek” kimilerini doğrudan ortadan kaldırarak gösterdi. Putin Rusya’sı, Yeltsin’inkinden farklı olarak oligarkların devleti yönettiği bir yapıdan devletin oligarkları kullandığı bir yapıya dönüştü.
Biri ötekinden iyi olduğu için değil ama şu........