menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Senin Kahramanın Kim?

19 4
30.11.2025

Şimdi, şu anda, mavi gezegenin miladi takvime göre 2025. yılının son günlerinde gecelerin uzadığı, bitip tükenmez bir karanlığın üzerine boca edildiği, zaman zaman nefes alamazmış gibi hissettiğin günlerde, şimdi, evet şimdi, şu anda neye ihtiyacın var?

Bir siyah-beyaz fotoğrafta yazıyordu, zannederim eskilerde, bir köyde ya da kasabada Türkiye’nin bir resmî bayramı kutlanan, Cumhuriyet Bayramı olabilir, bir pankartta şöyle diyordu: “Biz her şeyi kendimizden bekleriz.” Durup düşünülesi bir pankart. Bozkırda, “orada bir köy var uzakta” nostaljisine sert bir yanıt adeta bu fotoğraf diye düşündüm. İnancın yeryüzüne inmesi, kişinin biricikleşmesi, insan tekinin karakter kazanması, haklarının ve sorumluluklarının farkına varması, etlenmesi, omurganın, çelikten omurganın çatılması, kulluktan öte, onu paramparça ederek yurttaşlığa sıçraması. Bozkırın ortasında kadın, erkek, çocuk “Biz her şeyi kendimizden bekleriz.” demişler ve böyle bir fotoğraf çıkagelmiş tarihten. Alın size aydınlanmanın pratik hayatta karşılığı…

Biz, diyor pankartta her şeyden önce. Bir yan yana geliştir bu, “ben” den başka, “ben” deki çiğliğe, kofluğa, olgunlaşmamışlığa bir yanıttır. Çoğuldur “biz”. Oysa bugün egemen düzenin salık verdiği olma biçimi “ben” dir. Bütün operasyonel hamleler “biz”i “ben” yapmak üzere planlanmış, ona göre inşa edilmiş, “ben”i narsist bir gösterişçilikte şişirmek için organize edilmiştir.

İşte, bugün yaşadığımız cehennem budur. Biz, benleştirildi. Şekilsiz, niteliksiz, yoz, sığ, kaba, ilkel, tasarlanmış ama keserlenmemiş bir canlı türü -buna gorgo diyelim- itina ile şişirildi, ona yüksek ego üflendi, cehaleti alkışlandı, kibir eklendi, abartılı ve aşılması gereken erkeklik ve kadınlık yüklendi, piyasalaştırıldı “ben”.

Geriye bakıyorum. Tarihten arıyorum. Tarihten arıyorum çünkü bugünü tarihin birikimi ve deneyimi ile yeniden kurmayı istiyorum. Hep böyle değildi insan tekinin ve insan çoğunun yaşantısı, alışkanlıkları, pratikleri… Yıldızın parladığı anlar vardı. Yıldız tozlarının dingin bir yaz gecesinde tüm insanlığı kutsadığı ve yeryüzünün sevimli, iyicil, tatlış geleceği için yürekleri pıt pıt heyecanlandırdığı zamanlar vardı. Az da değildiler üstelik. Pek çok gerçek hikâye, olmazı olduran, bugünden bakıldığında mücizevi gibi görünen ancak çırılçıplak “Biz her şeyi kendimizden bekleriz.” olgunluğu ve güveni ile yücelmiş pek çok anı, bugüne, “biz”e fısıldayan pek çok ses, pek çok hayat, unutulmuş pek çok kahraman vardı.

Oysa hatırlamayı ve devşirmeyi bırakmadığımızda geçmiş ve gelecek alabildiğine uzanan bir gümüşi ırmak çağıl çağıl… Bu ırmak bizi yeniler, bizi sağaltır, bizi........

© soL