Kedi üzerine yazacağım. Canıma can katan canım kediler. Beş yıl öncesine kadar hayatım kedilerden korkmakla geçti. Boğaziçi Üniversitesinin kedileri meşhurdur. Benim zamanımda orta kantinde, sosyete kantinde, Güney kampüste velhasılıkelam üniversitenin her köşe bucağında birbirinden zıpır, birbirinden azgın, birbirinden filozof kediler üniversiteye ve öğrencilere polis yerine bekçilik ederdi. Bekçilik etmekle kalmaz, açık ya da kapalı herhangi bir mekânda bir şey yemeye niyetlenenin anında dibinde biter, yediğine ortak olurdu. Kedi korkusu olanlar bilir, bir kâbus hâlini alırdı şöyle keyfince, manzarayı izleye izleye bir şeyler yiyebilmek. Hem korkardınız yetmez gibi bir de korktuğunuzdan utanırdınız. Kedi korkumu atmam çocuklarımın sayesindedir. Korkumu atar atmaz da derin ve iflah olmaz bir aşka düşmüş olabilirim. Hayatımda geçmişime dair hiçbir şeyden pişmanlık duymamışımdır, lafın gelişi diye demiyorum bunu, gerçekten öyle. Ama kedi korkum yüzünden boşa geçen kedisiz geçmişim en büyük pişmanlığımdır. O kadar yani. Sonradan görmelik böyle bir şey mi acaba?
Lafı uzatmayayım. Şu günlerde Thomas Bernard’ın Oya Başak hocanın bir röportajında aktardığı “Dünyanın en kötü zamanıydı çünkü hiçbir eylemin sonucu yoktu.” sözü ile yaşıyor olduğumuz gerçekliğe dair bir aydınlanma yaşadım. Tersten bir şey söylüyorum. Kötü bir şey söylüyorum. Umutsuz bir şey söylüyorum. Ama söylüyorum. Şu an memleket ve dünya ahvaline ve siyasetine dair gördüğüm ve derinden hissettiğim bir olgu olarak duvarda asılı duran resim bu. Nedenler, sonuçlar, diyalektik, gerekirlik, bütünlük, sonuç… Hepsi buharlaşmış, şekilsizleşmiş sanki… Marx’ın dediği “Katı olan her şey buharlaşıyor.” sözünün tersi bir anlam yüklenerek üstelik. Evet, dünyevileşmenin en kötüsü, en yozu, en çürümüşü içinden yıldızları hayal etmeye, onlara göz kırpmaya çalışıyoruz.
Şimdi kedilerden girip Marx’la devam etmemi kedi yazısı kılıfı hazırlamaya çalışmak olduğunu düşünmeyin. Kedi düşkünlüğüm ve yazım için mazerete ve dahi icazete hacet yoktur fakat kedilerin kimi yurttaşların hayatında en umutlu, en neşe verici canlılar (şeyler) hâline gelmesi elbette toplumsal, siyasal ve ideolojik bir meseledir.
Bugün, 2024’ün Türkiye’sinde bizi canlandıran, yaşama bağlayan, umudumuzu yenileyen, güç ve enerji veren nadir de olsa güzel şeyler de oluyor olabilir. Pek rastlamamakla birlikte mümkündür, ihtimal dâhilindedir. Ancak hemen yakınımda birbirinden şirin, birbirinden işvebaz kediler dururken (Çocukları da kedilerin yanına katmakta sakınca yoktur.) şöyle diyemez miyiz? “Kediler bence özellikle bugünlerde yaşamı yaşanır kılan büyük devrimciler arasındadır.” Üstelik kedere can yoldaşıdır kedi. Öyle dayanışmacıdır hem........