“Entelektüel” diyor Edward Said “Zayıf olanların ve temsil edilmeyenlerin safına aittir.” Entelektüel kavramlaştırmasının Türkiye’ye uyarlanmasına dair epeydir bir sorun olduğunu düşünüyorum. Sözcükler onlara yüklediğimiz anlamlar ile karşıladıkları durum ve olgular bağlamında içe ya da dışa doğru anlam katmanları oluşturur. Zaman zaman kelimeleri törpülemek, onlara yeniden şekil vermek ya da onları kullanımdan çıkarmak gerekebilir. Eğer anlam aşınmışsa, yıpranmışsa, sığlaşmışsa, dillere pelesenk olarak asıl karşıladığı anlam örüntüsünden geri düşüp çoraklaşmışsa terk-i diyar etmenin, yeni sözcüklere sarılmanın zamanı gelmiş demektir. Kısacası “aydın” üzerine epeydir düşünüyor ve bazı okumalar yapıyorum. Başka bir bağlamda karşıma çıkan Levent Kavas ve Faruk Alpkaya’nın “Terör ya da Mülkün Temeli” adlı makalelerinde sözcüklerin anlam değişmesine uğramasına dair harika bir giriş vardı. Rilke1’den aldıkları bölüm ise bir şaire yakışır şekilde şiirsel. Entelektüel mi aydın mı diye düşünürken bir de Rilke’ye kulak verelim:
“Ama sözcükler başka başka nesnelere, birbirinden apayrı varlıklara benzerler. Para gibidirler; dolaşımlarına, karşılıklarına, nasıl el değiştirdiklerine, nelerle değiş tokuş edildiklerine bakmak gerekir. Doğal türler gibidirler; türeyişlerine, evrimlerine, ölümlerine dirimlerine bakmak gerekir. Av kuşları gibidirler; nerelere konup göçtüklerini, en çok nerelerde görüldüklerini kovuşturmak gerekir. Ağaçlar gibidirler; nerelere kök saldıklarını eşelemek, nasıl dallanıp budaklandıklarını gözlemek gerekir. Yumrular gibidirler; nasıl şiştiklerini, çimlendiklerini, ne gibi uçlar verdiklerini incelemek gerekir. Hepsinin öğrenilmesi, bellenmesi gerekir. Ama o da yetmez; kişi unutmayı, belleğin tutanaklarından vazgeçmeyi de bilmelidir.”
Nereye varmaya çalışıyorum. Nihayet sıra geldi de okuyabildiğim Volkan Algan’ın ilk romanı “Birbirimizden Yansır Suretimiz” hakkında yazmaya oturunca bütün bu düşünce parçaları, anlam arayışları, kelime yorgunlukları belirdi. Birbirine teyelleyip ilerlemek ve yol almak için gerekli bu yolculuk. Beril Azizoğlu’nun yaptığı nefis röportajda2 şöyle diyor Algan:
“İnsanlar bugüne sıkışmış durumdalar. Bu çoğu zaman böyledir. Ama bir de dün var, yarın var. Bugünü de anlamak için düne ve yarına ihtiyacımız var;........© soL