Ulusal dediğimiz de sınıfsal

Geçen hafta, sosyalizm, ulusal soruna samimiyetle çözüm arayanlar için bir tercih değil zorunluluk demiştim… Bu yaklaşımın uzun süre solda, yani sosyalizmi hedefleyen kesimlerde de tepki çektiğinin farkındayım. Sosyalizm uzak geleceğin ihtiyacı veya gündemi olarak görülürse, bugünün sorunlarına “acil” başka yanıt aranması normaldir. Kulağa mantıklı geliyor…

Oysa kapitalizmin sorun çözme yeteneği o kadar güçlüyse, sosyalizm savunusunun altı boşalır! Marksizm burjuvazinin öncülüğünde yaşanan tarihsel sıçramanın neredeyse hemen, sadece sosyalizmle aşılabilecek türden krizler doğurduğunu anlatır. Üretim araçları özel mülkiyetteyken çözülemeyecek olan “sorun” emek sömürüsü değildir. Bu zaten eşyanın tanımı gereği öyle; yani özel mülkiyet düzeni sömürüyle tanımlanıyor. Kast edilen, sömürünün ortadan kalkmasına giden yolu kaçınılmaz kılan başka sorunlardır. Kapitalizm insanlığın daha ileri sıçramasının önüne engeller çıkartır durur. Ama bir kez yol açılmıştır.

Örneğin modern zamanlarda burjuvazi, aydınlanmanın asıl sahibi olarak çıkmıştır sahneye. Ama aydınlanma dünyanın ve toplumun insanlarca anlaşılabileceği ve değiştirebileceği anlamına geliyorsa, kaderimizin erişilmez bir takım güçlerin belirleniminde olmadığını ortaya atıyorsa, sömürü düzeninin şifreleri de çözülebilir ve her şey insan tarafından değiştirilebilir. Burjuvazi nasıl aydınlanmanın doğal sahibi olmuşsa, yine aynı doğallık ve kaçınılmazlık içinde aydınlanmanın frencisi hatta katili de olmak zorundadır. İlerleme, yalnızca kâr oranlarının yani sömürünün daha gelişkin tekniklerle arttırılmasını sağlayacak iyidir. Eşitliğe, özgürlüğü çıkan sokaklar yakılıp yıkılacaktır.

Soyut kalmasın; mülk sahibi bir sınıf, eski düzeni yıkıp kendi egemenliğini kuracağını programlaştırıp toplumun çoğunluğunu oluşturan emekçilere sunamaz. Herkes için eşitlik demelidir, özgürlük demelidir, demokrasi demelidir. Ezilenlerin devrimci enerjisini ancak böyle peşine takabilecektir. Ama mümkün olan en yakın köşe başında gericilik kapitalizmin bünyesinde yeniden üretilecek, emekçi kitleler kendilerine layık görülen kaderlerine geri yollanacaklardır. Bunun için burjuvazi yıktığı geçmişin egemenlerini, idari yapılarını, ideolojilerini, dini kurumları, aristokrat ayrıcalıkları göreve çağırmaktan çekinmez. Her zaman, her yerde.

Lakin 18.yüzyılın ikinci yarısından 20.yüzyılın başlarına kadarki tarih dilimi herkesin gözünü kamaştırdı. Devrim çağıydı bu…........

© soL