Satrançla biraz haşır neşir olanlar bilir, sıkça oynamaya başladıktan bir süre sonra, kaybedilen oyunların son hamlelerinin bir dizi diyagramı, zihninizde canlanır durur. Genellikle de, eğer yapsanız sizi mat olmaktan kurtaracak, ya da rakibi mat etmenizi sağlayacak hamleleri bulur ve hayıflanırsınız. Ah, dersiniz mesela, Fil’i c6’ya alsaymışım...
Kaybettiğiniz oyunu, zihninizde düzelttiğiniz son hamlelerle kazanabilirsiniz ya da hiç değilse pat sağlayabilirsiniz.
Oysa, belleğiniz size şaka yapmaktadır. Tahta üzerindeki dizilimde, yani gerçek oyunda, öyle bir hamle şansınız yoktur çoğunlukla. Acemilikten, görmemekten değil, bu yüzden yapamamışsınızdır. Hayalinizde o Fil oraya kurgusal olarak yerleşmiştir ve yolu açılmıştır. Taşların konumu da değişmiştir yeniden resmettiğinizde, siz birebir canlandırdığınızı zannetseniz de.
Bunu bilinçli yapmazsınız. Kendi lehinize farkında olmadan hileye yönelmeniz, istediğiniz sonucu alamadığınız bir karşılaşmanın verdiği kekrelikten sıyrılmanız, içinizi rahatlatmanız ve bir daha minicik bir oyun sonu hatası yapmazsanız kazanacağınız duygusunu, güvenini tazelemeniz içindir. Ki, oyuna devam edebilesiniz.
Tabii bu, daha çok satrançla tanışma evresinin ürünüdür. Yeni karşılaşılmış ve içinize işlemiş bir şeyin hevesidir bunu yaptıran. Zamanla kurtulursunuz. Sonuçları zihinde düzenlemeye çalışmaktan vazgeçer, gerçeklik boyutunda bütün sürecin analizine girişirsiniz, bir sonraki oyun için.
Haziran Direnişi’nin her yıldönümünde olduğu gibi, bu yıl da, hayıflanmalar, “şöyle olsaydı”lar, analizlere eşlik ediyor. Oysa Haziran, henüz “tarihten bir yaprak” olarak hatıra malzemesi değil, bıraktığı derslerle, yaşanacak bir kaçınılmazlığa hazırlanmamızı sağlayacak zenginlikte bir deneyim olarak anlamlıdır.
Her kesim, meşrebince değerlendirdi Haziran’ı. Hal böyleyken, en çok kullanılan argüman da, “Gezi’yi anlamamak, ruhunu kavramamak” oldu. Halbuki, iktidarından payandası liberallere, Kürt siyasetinden CHP siyasetsizliğine, bütün aktörler, Gezi’yi, sonrasında asıl olarak Haziran’ı........