Tevellüt meselesi, artık böyle olacak belli ki. Çaresiz. Neredeyse her gün, eksile eksile, yana yana… Ziya Osman Saba der ya, “Ha üç gün önce, ha beş gün sonra… / Bir yaprak dökümüdür dört yandan / Bir dostun, seninle ağlamış gülmüş / Bir sabah gazeteyi açarsın ki: Ölmüş!”
Gazeteden gördüğüne göre, sadece ölüm ayrılığı değil burada konu…. Öğüten, dağıtan dişliler… Neyse.
Öyle tuhaf ki, bir dostunun kötü haberini alıyorsun, biraz sızın diner umuduyla, bir ortak dostla paylaşmaya, dertleşmeye yelteniyorsun… Ararken tam, hatırlayıp irkiliyorsun ki, o da yok artık… Kalakalıyorsun, kendi içine katmerlenmiş olarak kapanıyorsun…
“Sonumuz nasıl olacak diye yorma kafanı / Umutsuzluk suçunu işlemek bize yasak” dizelerini yazanın ardından, böyle iç karartıcı lafa giriş hiç yakışmadı, bağışlayın…
Şair, edebiyatçı, düşünür, estet, felsefeci, politikacı gibi, hiçbiri de yanlış olmayan çeşitli sıfatlarıyla ele alan nice yazı sökün edecektir Afşar Timuçin’in ardından. Hak ettiğince olacaktır çoğu…
Muhtemelen, “Ben gidince geriye kalacaksınız benden / Her zaman böyle olur / Rüzgâr toz bulutları bırakır giderken” dizelerinde bilicilik gören, kimlerin kalacağını sayıp döktüğünde, “sistemin insanları”nın, tozların teşhirini fark eden, gösteren yazılar örneğin.
Şiirlerinden, romanlarından, incelemelerinden kolajlarla, kendisini anlattıran yazılar, örneğin.
Afşar Timuçin biyografisi ve yapıtları değerlendirilecek, hatta umarız ki, okunacaktır. Hiç değilse, bir komik kedi videosu alıp götürene kadar.
Ben, tamamen ilgisiz bir şey yazmayı yeğleyeceğim. Çünkü Afşar Timuçin’in artık fiziken aramızda olmaması değil kocaman bir boşluk yaratan. Bir daha Afşar Timuçin olmayacağını görmenin hüznü. Amma metafizik! Her insan tek ve… Ve…
Arada bahsederim, Bostancı’da tren istasyonunun........