Aslında söze Ümit Özdağ ile değil, Partisiyle başlamak gerekirdi. Sonuçta bizi ilgilendiren kişiler değil, programdır, siyasi gelenektir, Türkiye’ye dair gerçekte ne denildiğidir.
Halbuki gerçekte ne denildiği belli değildir. Dahası ortada muazzam bir laf kalabalığı vardır. Buna eklenen maaşlı twitörler de işi iyice zorlaştırmaktadır.
Ayrıca Partisi de tıpkı Özdağ gibi Türkiye’nin belli bir dönemecine özgüdür. O dönemecin ihtiyaçları ortadan kalktığında, görev yerine getirildiğinde, Türkçü-Ülkücü geleneğin herhangi bir bileşenine geri dönecektir. Veya Sinan Oğan gibi kendi yoluna bakacaktır, bilemeyiz…
Zaten, söz konusu Partinin manifestosu bile Genel Başkanının ağzından yazılmışken bize de daha fazlası düşmemektedir; mecbur, Özdağ ne dediyse, ettiyse ve yazdıysa onun adımlarını takip etmek gerekecektir.
Peki… Ümit Özdağ’ın bir işçi grevinde ne işi vardır?
Grev nedir, işçilerle patronu ayıran neyin kavgasıdır? Bunlar Özdağ’ı pek ilgilendirmemektedir. Onu ilgilendiren ortada olta atılabilecek, yabancı düşmanlığına oynanabilecek bir gündemin bulunmasıdır. Önemli olan işçilerle bir fotoğraf verebilmek ve suçu da yabancı işlere yüklemektir.
Özdağ’ın yakarışlarına meze olan bu “sefil düzen”in sahibi kimdir veya “Türk işçileri işten çıkarıp yerine Hindistan’dan işçi getiren şirket”in sahibi hangi sınıfa mensuptur, bunlar Özdağ tipi propaganda için önemli değildir.
Özdağ için önemli olan anlık sarfedilen kelimeler, servis edilen fotoğraflar ve yaratılan gürültüdür.
Ne var ki kimin işçi dostu olduğunu fotoğraflar değil geçmişten bugüne yaptıklarınız, programınız ve hedefleriniz belirler. Hem işçilerin sömürüsüyle dönen bir düzeni savunmak hem de işçi dostuymuş gibi görünmek yalancılıktır, büyük yüzsüzlüktür.
Ancak, yüzsüzce olan başka başka ne vardır biliyor musunuz? Büyük sermayenin parasıyla yükselip, grev kırıcılıkla dolu bir siyasi........© soL