His cinayetleri: “Canavarın zamanı yoktur” |
Diş telleri… Judy ve Dennis Shepard yoğun bakım yatağındaki gencin kendi oğulları olduğunu öyle anlıyor. Yüzü mosmor, her yerinde bandajlar, dikişler… Beyin sapını ezen son darbenin artık koyulaşan hattı ellerini işaret ediyor sanki. El ve ayak parmakları koma pozisyonunda kıvrılmış. Hayata hortumlarla, vücudunu delen tüplerle bağlı.
Mavi gözlerinden biri yarı açık. Yüzü çok şişmiş, aslında yaklaşıncaya kadar tanınmaz halde… Annesi diş tellerini görünce polislere mırıldanıyor: “Matt… Tabii ki Matt…” 21 yaşındaki Matthew Shepard 27 yıl önce bugün, 12 Ekim 1998’de vahşice, dövülerek, işkenceyle öldürüldü. Eşcinsel olduğu için.
Farkındalık haftasında ölüm
Yakınlarının deyişiyle Matt, Wyoming Üniversitesi Siyaset Bölümü birinci sınıf öğrencisi. Yabancı dillerde yan dal da yapıyor. Hayâli Dışişleri Bakanlığı’nda diplomat olarak çalışmak. Okulda LGBT hareketinin de öncülerinden. 6 Ekim 1998’de bir barda arkadaşlarıyla buluşuyor. Kampüste LGBT Farkındalık Haftası düzenleyecekler.
Arkadaşları kalktıktan sonra kendisiyle aynı yaşlarda olan Russell Henderson ve Aaron McKinney yanaşıyor yanına. Sohbet ediyorlar… Sonradan alınan ifadelerine göre ikili “ince yapılı öğrenciyi kolay hedef” görmüşler.
Davanın baş soruşturmacısı Albany İlçe Şerifi Dave O’Malley katillerden McKinney’nin ifadesini basına da açıklıyor: “Matthew’un güvenini kazanmak için Russell’la birlikte eşcinselmiş gibi davranmayı planlamıştık.” Nefretle rol performansı…
Başına 19-20 kez…
Shepard’ı McKinney’nin kamyonetine bindiriyorlar. McKinney silahını çekip kabzasıyla Shepard’ı dövüyor, cüzdanını alıyor. İçinde 20 dolar var. Ardından şehirden birkaç kilometre uzaklaşıp kayalık bir çayırda son bulan toprak patikadan yürüyorlar. Henderson Shepard’ı çamaşır ipiyle eski bir çite bağlıyor. Öfkeyle dövmeye devam ediyorlar.
Şerif O’Malley McKinney’nin Matt’in yüzüne ve kafasına “çok büyük Smith & Wesson tabancasının kabzasıyla 19-20 kez vurduğunu” da açıklıyor: “Bu denli dramatik yaralanmaları sadece yüksek hızlı trafik kazalarında gördüm, kafatasında aşırı şiddetli kompresyon kırıkları vardı.”
Korkuluk mu, çocuk mu?
McKinney ve Henderson kurbanlarının rugan ayakkabılarını da alıp onu ölüme terk ediyor. Matt donduru soğukta 18 saat boyunca çite bağlı… Ertesi gün dağ bisikletiyle dolaşan bir genç çayırda bir korkuluk sandığı bir karaltı görüyor.
Yaklaşınca bir insan! Matt’in nefes alışı düzensiz, seyrek… Boyu kısa, incecik olduğu için önce çocuk sanıyor onu. “Yüzü gözyaşlarıyla kısmen temizlenen yerler dışında kanla kaplı”. Yüzünde “en az bir düzine kesik” de var zira.
Yanına ilk gelen polis memuru nefes yolunu açmaya çabalıyor ama çenesi sımsıkı kilitli: “Buradayım evlat, iyi olacaksın, dayan, vazgeçme, hadi, bunu başarabilirsin…” Ama Matt bir daha kendine gelemiyor. Dönemiyor hayata…
“Çite ölü çakal asma geleneği”
Katiller ise Shepard’ı çite bağlı bıraktıktan sonra geri dönüyor. McKinney bu kez de yolda karşılaştığı “iki hispanik gence” saldırıyor ve aynı tabancayla 19 yaşındaki Emiliano Morales’in başını yarıyor. Olay yerine gelen polis saldırganların kamyonetlerini arayınca cinayet de ortaya çıkıyor: Shepard’ın kanlı ayakkabıları, kredi kartı ve kanlı tabanca…
Matt’in önce “öldürülme şekli” infiale yol açıyor. New York Times olayı ağır bir ifadeyle “Batı’da davetsiz misafirleri uzak tutmak için çitlere ölü bir çakal çivilenmesi geleneği”ne benzetiyor. İki gün sonra bazı siyasetçiler ve ünlüler ABD Kongre Binası’nın basamaklarında…
Clinton: Nefret suçu
Başkan Bill Clinton cinayeti “nefret suçu” olarak nitelendiriyor: “Sadece bu yıl bile ülkemiz genelinde nefret suçlarıyla ilgili bir dizi trajedi yaşandı. Haziran ayında Teksas’da James Byrd’ın vahşice öldürülmesi ve bu hafta Mr. Shepard’a yapılan korkunç saldırı, bunların en korkunç örneklerinden sadece birkaçı…
Kongre’nin toplantıya ara verip ‘Nefret Suçlarını Önleme Yasası’nı geçirmek için harekete geçmesi için henüz çok geç değil. Böylece tüm Amerikalıların daha güvenli ve emniyetli yaşamasına yardımcı olacaklar.” Ama “yetişmiyor” o döneme…
Baş kopartan nefret
Vurguladığı “James Byrd cinayeti” ise 7 Haziran 1998’de “beyaz ırkın üstünlüğünü açıkça savunan üç kişi” tarafından Teksas’da işleniyor. Siyah olduğu için… Önce feci şekilde dövülüyor. Ardından ayak bileklerinden zincirle kamyonetlerine bağlıyorlar.
Otopsi raporuna göre kilometrelerce sürüklenirken hâlâ hayatta. Sağ kolu ve başı koparak ölüyor. Polis “kalıntılar”ını 81 yerde buluyor. Ardından da cesedini “siyah mezarlığı”nın önüne atıyorlar. Katillerden ikisi idam ediliyor. Yaptıkları açıklamalar “hiç pişman olmadıkları, yine olsa........