“Dedim ün’versite, dedi çiftliktir /Dedim düzelmez mi, söyledi YÖK YÖK”
Geçen pazar 12 Eylül darbesinden bir yıl sonra Kenan Evren’in “ilan ettiği” Öğretmenler Günü’nden, öğrencilerinin Uç uç böceği, dibinden koparılmış kır çiçekleri hediye ettiği köy öğretmeni genç kadından söz etmiştim. Ve o öğretmenin Hacettepe Üniversitesi’nde okuduğu bölümde, eğitiminde, hatta o bölümü seçmesinde etkili olan İhsan Doğramacı’dan…
Doğramacı’nın albümü kalabalık. O yıllarda askeri darbenin yasaları, kurumlarıyla “devletlû” üniversitelerden savrulan öğrencilerin, asistanların, “hoca”ların da fotoğraflarında başköşede. Bugün “Doğramacızade Ali Paşa Camii”ndeki anıt mezarda yatıyor.
Gümüş tepsideki “vesikalık”
Tarihi “vesikalık”ında Kenan Evren’e 1983’de verdikleri “fahri profesörlük” ve “hukuk doktorluğu” unvanını belgeleyen yukarıdaki fotoğraflar, kutlamalar da dikkat çekiyor. Onca uzmanlık arasında “Hukuk Doktorluğu”nu bulmak trajikomik olsa da zor olmamıştır sanıyorum. Doğramacı’ya YÖK’le 11 yıl “üniversite veziri” kaftanını giydiren o hukuk, o Evren.
Kutlamalar ömür boyu… Cumhurbaşkanlığı 1989’da noktalandığında Doğramacı’nın “YÖK Mimarı” olarak nitelendirdiği (kalitelendirdiği) Evren’e emeklilik hediyesi de tüm rektörlerin üzerini imzaladığı gümüş bir tepsi… Darbenin üzerinden dokuz yıl geçse de tepsi dümdüz.
Doğramacı’nın tepsiyi takdim cümlesi de “Bu sistem tüm dünyanın gıpta ile baktığı bir uygulama olmuştur”. Dünya bizi kıskanmaya ta o günlerde başlamış demek. O tepsi iyice kararsa, serviste eğilip bükülse de, gündelik kullanımıyla bugün de antika sayılmaz.
“Annenin Kitabı” ile büyümek
O genç öğretmenin eşinin hayatında da “Doğramacı tesadüfü” önemli, hatta “doğuştan”! 1950’lerin ikinci yarısında sezaryenle güç belâ doğduğunda annesinin götürdüğü ilk çocuk doktoruymuş. Ve annesi onu Doğramacı’nın ona verdiği “kendi eseri”, Annenin Kitabı ile büyütmüş.
Kitabın “Maarif Vekaletinin 14 Nisan 1952 tarihli yazısı ile orta dereceli okullara çocuk bakımı ve derslerinde faydalanmak üzere tavsiye ettiği” Türk Tarih Kurumu baskısı… Sonra birçok yayınevi basıyor. Rehber kitap.
Lâkin o çocuk büyüdüğünde o kitabın Amerikalı çocuk doktoru “Benjamin Spock”un 1946’daki “Baby and Child Care” kitabından “intihal”, bazı bölümlerinin “aynen çeviri” olduğu iddialarını duyuyor.Hacettepe’de asistan o günlerde.
“Alıntı” tamamen duygusal
Belgeli-alıntılı yazılarla da mevzu dillerde… Kitabın yazarı Dr. Spock öldükten sonra eşi Mary Morgan’ın Doğramacı’ya zehir zemberek mektubu, “dürüst bir özür” talebi de Murat Belge’nin Radikal’deki köşesinde yayınlanıyor o süreçte.
Çeyrek asır sonra yargı marifetiyle aklansa da o yöndeki kuvvetli iddialar arşivlerde. Hatta Uğur Mumcu’nun o konudaki yazısından birkaç gün sonra Ufuk Güldemir’in Cumhuriyet’te 6 Aralık 1981’de yayınlanan söyleşisinde Doğramacı’nın iddialara karşı “yanıt”ı da… Güldemir iki kitap arasındaki “benzerlik”lerin nedenini soruyor. Doğramacı o benzerlikleri “Çünkü birbirimizi seviyoruz” diyerek yanıtlıyor. Mütebessim…
“İlk sarı zarf” ve sonrası…
O kitapla büyüyen gence Hacettepe Üniversitesi “Sosyal Çalışma Bölümü”nden mezun olunca sarı bir zarf veriyorlar. İlk sarı zarfı… İçindeki “mektup”ta da Doğramacı’nın imzası var. Bölüm birincilerine verilen “İhsan Doğramacı Üstün Başarı Ödülü”nü almış.
“Takdimi için” belli tarih-saatte Hacettepe Merkez Kampüsü’nde bir randevu… Sekreterlikten bir belge, bir pirinç plaket ve bir tam Cumhuriyet Altını veriyorlar. Şifâhî bir takdimden çok eski sessiz filmler gibi. Herkes hızlı hızlı yürüyor.
Binanın dışında ise Hacettepeli öğrencilerin silinse de okunan kırmızı duvar yazısı: “Doğramacı’nın çiftliği”. Yıllar geçiyor bazı gazetelerin manşetlerinde başka pankartlar: “Doğramacı Holding”. Arazilerin şaibesi de, dönümü de genişlemiş.
Doğramacı’nın seri itirafları
Yıllar Doğramacı’nın seri itiraflarını da getiriyor. 12 Eylül öncesinde yoğun grevlere karşı “MİT’in ricası üzerine” Hacettepe Vakfı’na onların “eleman”larını yerleştirdiğini 1988’de bir gazete haberinde itiraf ediyor. 1986’daki Çernobil ve çayda radyasyon felâketinden altı yıl sonra da YÖK Başkanı Doğramacı yine gazetelerde.
O dönemde başta ODTÜ olmak üzere akademisyenlerin ölçüm yapmaması, yapanların da sonucu duyurmaması talimatını YÖK Başkanı sıfatıyla veren Doğramacı’nın mazereti, “Emre uydum”. Devletlû meziyetler tabii… 2007’de “TBMM Onur Ödülü” tek aday olan Doğramacı’ya veriliyor.
Hidayet Ş. Tuksal Serbestiyet’te 21 Kasım 2020’de yayınlanan “Periler, periler, periler…” yazısında YÖK Başkanı İhsan Doğramacı’nın “ellerinde hiçbir delil ve belge olmadan öğrencilerin para karşılığında başlarını örttüklerini iddia edenleri doğrulayan sözler sarfettiğini” kayda geçirdi.
“Sarı soruşturmalar” zinciri
Hikâyemize dönersek… O genç “ödül”ünü aldıktan birkaç ay sonra sınava giriyor, üniversitede kalıyor. Anca bir yıl geçiyor, 12 Eylül askeri darbesi… O “sarı zarf”lar bu kez Hacettepe dâhil üniversitelerde büyük tensikatın, “hoca kıyımı”nın, “1402’likler”in, “Yökzede”lerin “ilmühaberi”. O da öyle, o güne uygun bir ilm-ü haber. Kilit yöneticilerin........
© Serbestiyet
visit website