Mavi Vatan ve başka masallar

Bütün dünyada siyasetçilerin kamuoylarını etkilemek amacıyla gerçeklerle ilişkileri sınırlı, uydurma şeyler anlatmaya temayülleri vardır. Seçim kampanyaları bunun için özellikle uygun bir ortam yaratmaktadır. Şu anda tüm hızıyla devam eden ABD seçim kampanyasında yeniden Başkan adayı olan eski Başkan Trump’un bu tür kampanya yürütme işini bir çeşit sanat seviyesine ulaştırdığı söylenebilir. ABD halkının eğitim düzeyinin ortalamanın üstünde olmasına rağmen Trump’un masallarına inananların pek de az olmadığı gözlenmektedir. Mesela 2020 seçimlerini halihazır Başkan Biden’ın değil, kendisinin kazandığı yalanına inananların ürkütücü oranlara vardığı malumdur. Daha eskilerde Hawaii doğumlu Obama’nın o adalar ABD eyaleti olmadan önce doğduğunu, dolayısıyla Obama’nın doğuştan ABD vatandaşı olmadığı için başkan olamayacağını iddia etmiş, aksi ispat edilmesine rağmen bu yalanda epey ısrar etmiş, inananlar da bulmuştur.

Bizde de siyasetçiler tarafından sırf seçmenin duygularını okşamak için gerçekle ilgisi olmayan hikayeler anlatıldığına çok rastlanır. Değerli meslektaşım İstanbul Milletvekili Namık Tan’ın TBMM’de yaptığı bir konuşmada Mavi Vatan için masal kelimesini kullanması üzerine konu bir hayli tartışılır oldu. Medyascope bu konuda iki ayrı program yaptı. Bir tanesine başka bir değerli meslektaşım olan Aydın Selcen’le katıldık. Aydın bey haklı olarak herhangi bir kavramın Vatan kelimesiyle ilişkilendirilmesi üzerine kutsallaştığına dikkat çekti. Mavi Vatan konseptinin ne şekilde geliştiğini tartıştık, Ege ve Doğu Akdeniz için çizilen haritanın ne yazık ki uluslararası hukuk açısından bir geçerliliği olmadığını anlatmaya çalıştık. Özellikle bizim taraf olmadığımız ancak bölgede ve dünyadaki devletlerin büyük çoğunluğunun taraf olduğu ve bu nedenle temel kuralları teamül hukukuna giren Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesine göre meskûn adaların deniz alanları açısından kıtalarla aynı haklara sahip olduğunu hatırlattım. Dolayısıyla Girit, Rodos ve Kıbrıs adalarına Sözleşmenin tanıdığı alanlar ve özellikle 200’er deniz mili genişliğinde münhasır ekonomik bölge bırakıldığı takdirde geriye ülkemize Mavi Vatan haritasında gösterilen alandan çok daha küçüğüne razı olmak gerekeceğini belirttim. Gerçi Sözleşme deniz alanları paylaşımı sırasında hakkaniyet ilkesine riayet etmek gerektiğini belirtse de bu ilkenin uygulamaya geçmesi ancak müzakerelerde ve bunlar sonuca ulaşmadığı takdirde tahkime gidildiğinde ortaya çıkar. Oysa Ege sorunları ortaya çıkalı 50 yıl, Doğu Akdeniz’de nerede ise 10 yıl geçmiştir. Birkaç defa savaş eşiğine gelinmiş, son olarak Doğu Akdeniz’de 2017-18 döneminde tartışmalı sularda tek taraflı eylemlere geçilmiş, ancak yaptırım tehditleri karşısında geri çekilinmiş ve konu buzdolabına kaldırılmıştır. O kadar ki Yunanistan, Kıbrıs ve Mısır’dan farklı olarak ülkemiz Doğu Akdeniz’deki münhasır ekonomik bölgesini ilan etmekten şimdiye kadar çekinmiştir. Hatta toplam 1 milyar dolara mal oldukları belirtilen araştırma gemileri Doğu Akdeniz’den çekilerek başka yerlere gönderilmiştir. Başlangıçta Doğu Akdeniz için çok iddialı konuşan iktidarımız artık bundan bahsetmez olmuş ve daha önemlisi eylemlerde bulunmaktan vazgeçmiştir. Tabii Ege’nin ve Doğu Akdeniz’in tartışmalı sularında hidrokarbon bulunmaması sorunun buzdolabına kaldırılmasını kolaylaştırmıştır. Aynı şekilde Libya’daki savaşan taraflardan birisi ile yapılan ve yine uluslararası deniz hukuku kurallarını dikkate almayan, bu nedenle de onaylanıp yürürlüğe giremeyen anlaşma da rafa kalkmıştır. Böyle bir durumda Mavi Vatan’ın Ege ve Doğu Akdeniz haritası bir masal ürünü değilse ne olduğunu merak........

© Serbestiyet