Aslında ilk gençlik yıllarımdan itibaren ülkemin terör olaylarına sahne olduğunu bilirim. Terör yüzünden silahlı kuvvetler 1971’de, arkadan da 1980’de kendilerini müdahale etme mecburiyetinde hissettiler. Müdahaleler yapıldı, anayasalar değişti, demokrasi askıya alındı, sonra kısmen de olsa geri geldi ancak terör bitmedi. Şimdi de dışarıdan ithal İŞİD terörü mevcutlara eklendi. İŞİD’in ülkemizde nasıl kol gezdiğine son günlerde yine şahit olduk. Oysa iktidar İŞİD’in kaybolduğunu iddia etmiyor muydu? Neyse ki en azından ASALA sahneden çekildi.
Avrupa kıtası da 1970’li yıllarda teröre yabancı değildi. O zamanki Batı Almanya’da “Kızıl Ordu” veya diğer adıyla “Baader-Meinhof grubu ve İtalya’da “Kızıl Tugaylar” 1970’li yıllarda birçok terör eylemlerine imza attılar. Hedefleri tanınmış iş insanları, savcılar, siyasetçilerdi. Her iki örgütün Sovyet bloku ülkelerinden maddi ve istihbarat desteği aldığı Soğuk Savaş sonrasında açılan arşivlerde ortaya çıktı. Marksist ideolojiye sahip bu örgütlerin amacı Batı Almanya ile İtalya’yı NATO’dan çıkarmak olduğu için hedefleri haliyle Sovyet çıkarlarına uygundu. Burada dikkat çekecek bir husus, İtalyan Kızıl Tugayları mensuplarının Fransa’ya kaçmış olanlarına teröre bir daha karışmamak kaydıyla iltica hakkı verilmesidir.
O dönemlerde belki en kanlı olaylar İspanya ile Kuzey İrlanda’da cereyan etti. 1961 ile 2011 yılları arasında İspanya’daki Bask terör örgütü ETA 3300 terör olayında 900 kadar insanın ölümüne sebep oldu. En meşhur kurbanı dikta döneminin Başbakanı Amiral Carrero Blanco olmuştur. Madrid sokaklarında bombayla öldürülmüştü. Diktatörlüğün bir simgesi olduğu için öldürülmesi birçok İspanyol tarafından olumlu karşılanmıştı. Cinayetten sonra rejim yavaş yavaş yumuşamaya başlamış, demokrasiye geçiş ise diktatör Franco’nun Kasım 1975’te vefatından sonra hızlanmıştı. Demokratikleşmenin bir sonucu da İspanya’nın federal bir yapıya geçmesiyle Bask bölgesine geniş özerlik verilmesi olmuştur. Neticede ETA 2010 yılında faaliyetlerini sonlandırdığını açıklamış, 2018 yılında da kendini lağvetmiştir. Bu arada ETA’nın komşu Fransa’da gizlenmesine Fransız makamlarının göz yumdukları o tarihlerde İspanya hükümetlerinin sık sık dile getirdiği bir şikayetti.
İspanya o tarihlerde sadece ETA’nın terör faaliyetlerine sahne olmamıştı. İtalya ve Batı Almanya gibi İspanya’da da Marksist terör örgütü zuhur etmişti. GRAPO adıyla anılan Marksist örgüt bir tezat olarak ETA’dan farklı olarak Franco diktatörlüğü döneminde değil, onun ölümünden sonra ve demokrasiye geçiş sırasında kapitalizm, emperyalizm ve NATO düşmanlığı üzerine bina edilmişti. Birkaç dikkat çeken ve toplam 94 kişinin hayatına mal olan suikasttan sonra hızla demokratikleşen İspanya halkından destek alamayınca faaliyetlerini askıya aldığını ilan etmiş, ancak ETA’dan farklı olarak kendisini lağvetmemiştir. İçinde bulunduğumuz yüz yılda İspanya’nın hedef olduğu terör saldırıları birçok başka Batı Avrupa ülkesinde görüldüğü gibi ülke dışından gelen İslamcı teröristlerin faaliyetleri ile sınırlı kalmıştır. Bu demek oluyor ki demokrasi, hukuk ve federalizm ülkeyi şiddet ve tedhişten kurtarmıştır. Bugün İspanya’nın en gelişmiş bölgesini teşkil eden Katalunya’da bir ayrılıkçı hareket mevcut. Hatta liderleri anayasaya aykırı bir şekilde bağımsızlık referandumu düzenledikleri için yargılanmışlar ve Belçika’ya kaçmışlardır. Belçika bunları iade etmeyi kabul etmemiş, ancak mevcut İspanya hükümeti Parlamentoda çoğunluğu sağlamak amacıyla ayrılıkçı partilerin........