Geçtiğimiz haftanın önemli gündem başlıklarından biri de “ahmak davası” totosuydu. Sonuç bir mi olur, sıfır mı ya da iki mi?
Muhtemelen dava bir karara bağlanıncaya dek bu tartışma da sürecek çünkü dava artık hukukun konusu olmaktan çoktan beri çıkıp siyasi bir kapışmanın aracına dönüşmüştü zaten.
“Adalet” nasıl tecelli eder, bugünden söylemek zor ama millet adına verilen kararların milletin onayından geçip geçmeyeceğini sınayabildiğimiz bir “sandık adaletimiz” mevcut çok şükür.
Yakın tarihimizin seçimleri, siyasi yöneticileri belirlemenin yanı sıra “Türk Milleti adına verilen kararların” meşruiyetine de ayna tutmuştur. Bunun en bilinen örneklerinden biri “istemezükçü” meşhur 367 kararına mukabil toplumsal vicdanın referandumda “isterük” kararıdır.
Belki bir diğer apaçık örnek olarak 1982 Anayasası’na ’ların üzerinde “evet” oyu veren milli iradenin, bir yıl sonraki seçimlerde askeri cuntanın partisi MDP’yi siyaseten tasfiye etmesi gösterilebilir.
Toplumun “iyi” ile “kötüyü” ayırma kabiliyetine hiçbir vakit güvenmemiş olanlar için bu sonuçların ders niteliği baştan anlamsız olacaktır ama 1950 seçimlerinden beri, seçmenlerin toplumsal davranışına odaklananlar için seçimlerin azımsanmayacak ölçüde temyiz niteliği taşıdığı dikkatlerden kaçmayacaktır.
“Muhtar bile olamayacak…” hükmü verilenleri Başbakan hatta Cumhurbaşkanı yapabilen bir toplumla karşı karşıyayız. Ve bu adaleti mümkün kılıp taltif ederek Başkan yaptıkları kişilerin dönüp kendi iradelerine ipotek koymaya kalkışmasına da bir çift sözleri olacaktır; tıpkı, 1950’den beri yapageldikleri gibi…
Türk Milleti adına karar verecek İstinaf Mahkemesinin kararı her ne olursa olsun, en geç üç buçuk yıl sonra milletin sınavına tabi olacaktır. Karar gerçekten millet adına mı verilmiştir yoksa millete rağmenci bir mahfilin rakiplerini “siyaseten katl” girişimi midir göreceğiz…
Benim kanaatim, bugünün kudretlileri de bu muhasebeyi yapmaktalar. Ellerinin altında bulunan güç, İmamoğlu’nu hukuken tasfiye etmeye çok müsait. Hele ki “hukuku” evirip çevirebilecekleri, haksız penaltıyı verip haklı penaltıyı iptal edebilecekleri imkânlarla donatılıyken ama tribünlerin buna daha ne kadar tahammül edebileceğinden emin değiller sadece…
1924 yılında hilâfetin kaldırılmasına itiraz etmeyen bir toplum, zımnen onayladığı “eşitsizliği ortadan kaldırma” eylemine verdiği tepkisizlik ile modern askeri darbelerin “eşitsizlikler üretme” çabalarını akim kılma kabiliyeti bakımından askeri ve perde arkası aktörlere sandıkta gösterdiği açık tepki ile pek çok dersler vermişken, bugünün muktedirlerine neden iltimas geçsin?
Bunu yapıp yapmayacakları yani iltimas geçip geçmeyecekleri bugünden bakarak kesin bir yargı olarak öne sürülemez elbette ama toplumsal davranışın siyasal çıktıları bakımından bugüne kadar yaptıklarına bakarak “vicdan” dışı bir eylemi onaylamaları için geçerli sebepler olmalı; ki bu tür göstergeler mevcut ise şayet görenlerin göstermesi........