84 yaşındaki Raşid Gannuşi’nin açlık grevi: İslâm dünyasının hazin halinin de özeti 

Dün onun süresiz açlık grevine başladığını okuduğum anda içim burkuldu. Gerçekten büyük bir trajediydi yaşadığı. Sadece onun bireysel trajedisi de değil aslında…

Raşid Gannuşi adını yaklaşık otuz yıl önce ilk kez duyduğumda merak etmiş, Londra’da birkaç defa ziyaret ederek sohbetine katılma imkânı bulmuştum.

Genç yaşlarımdan itibaren Cotabato kasabasından Tanca’ya uzanan geniş bir coğrafyada İslam dünyasının farklı bölgelerini görme fırsatım oldu. Bu yolculuklarda beni en çok etkileyenler, tıpkı Gannuşi gibi adalet ve özgürlüğü fikrî derinlikle birleştiren maalesef sayıları çok az olan Müslüman önderlerdi.

“Çok az” diyorum; çünkü tanıma fırsatı bulduklarımın çoğu tepkiseldi; adalet ve hürriyet bilinçleri zayıf, İslam düşüncesinin evrenselliğinden ve bir o kadar da dünyanın gidişatından kopuklardı. Filipinler’in Mindanao adasından Orta Asya’ya, Fas ve Moritanya’ya kadar aynı tabloyla fazlasıyla karşılaştım.

O dönemde Müslüman hareketlerin entelektüel önderleriyle tanışmak, yaşadığım Almanya’dan geniş ve bir o kadar da bitkin düşmüş İslam dünyasına bakınca, benim için aynı zamanda bir ümit arayışıydı. Ve o ümit arayışı içinde Nahda hareketinin lideri, Tunuslu düşünce ve mücadele adamı dikkatimi çekiyordu. Sonrasında yazdığı metinleri takip etmeye çalıştım. Elbette sürgünde yaşadığı batıda önceki düşüncelerini gözden geçirmiş, kendisini geliştirmişti.

Düşünce Dünyası

Gannuşi, 1941’de Fransız sömürgesi altındaki Tunus’un yoksul bir köyünde doğdu. Ez-Zeytûne medresesinde geleneksel ilimlerle büyüyen bu genç, Cezayir savaşının, Nâsır’ın karizmatik milliyetçiliğinin, Paris’te tanık olduğu Batı düşüncesinin derinlikleri arasında kimliğini aradı. Hakkında yazılan bir biyografide belirtildiği gibi, Gannuşi’nin gençliğini belirleyen en temel fikir, Malik Bin Nebi’nin “medeniyet, insanın kendini yeniden inşasıdır” çağrısıydı. Bu çağrı, onun zihninde İslâm’ın siyasetten ahlaka, toplumdan bireye kadar bütün bir diriliş projesine dönüşecekti. Ömrü boyunca hep şu sorunun peşine düşmüştü: “Müslümanlar neden geride kaldı, diğerleri neden ilerledi? ” Gannuşi ilk gençliğinde Müslüman Kardeşler’in etkisini taşır; fakat çok geçmeden bu hareketin otoriteye dayalı çizgisini eleştirir. Otoriteye karşı özgürlüğü, cebre karşı şûrayı, kimliğe karşı ahlâkı öne çıkarır. Bu yönüyle, Seyyid Kutub’un sert bir öfkeyle beslenen İslâmcılığının karşısına “erdemli bir siyaset” fikrini koyar.

Hapishanede kaleme aldığı İslam Devletinde Kamusal Özgürlükler (Al-Hurriyyat al-‘amma fi’d-Devla al-İslamiyya) tam da bu düşünsel değişim sürecinin meyvesidir. 1993’te yayımlanan bu eser, yıllar sonra Yale Üniversitesi tarafından Public Freedoms........

© Serbestiyet