Ehlinize değil, ehline!

Mütedeyyin insanların dinlemeyi de, anlatmayı da çok sevdiği bir olay vardır. “Emaneti ehline veriniz” âyetinin inmesine sebep olan olaydır bu…

Kaynaklarda farklı versiyonları olmakla birlikte, olayın özü ve özeti şudur: Mekke’nin fethedildiği günlerde, Peygamber aleyhissalâtu vesselam Kâbe’nin içine girmek ve putlardan temizleyip orada namaz kılıp dua etmek ister. Muzaffer bir ordunun komutanı olarak, isterse bu arzusunu zor kullanarak yerine getirebilecek güçtedir, ama o bu yolu tercih etmez. Nesiller önce Kureyş içerisinde yapılan işbölümünde orduda sancaktarlık ile birlikte Kâbe’nin anahtarını uhdesinde bulundurma şerefi de kendilerine verilen Abduddar oğullarına haber yollar ve kendisi için Kâbe’nin kapısını açmalarını rica eder.

Bu, onun bu konudaki ilk ricası değildir. On küsur sene önce, henüz Medine’ye hicret etmemişken de onlardan böyle bir ricada bulunmuş, ama o tarihte Abduddar oğullarından hiç de hoş olmayan bir muamele görmüştür. Lâkin şartlar artık değişmiş haldedir. Resûlullah muzaffer bir başkumandan olarak rica değil, isterse emreder, hatta isterse kapının açılmasını zorla temin eder. Buna rağmen o bu yolları seçmeyip güzellikle Kâbe’nin kapısının açılmasını istemiştir.

Şunu da belirtelim: Abduddar oğulları, en önde gelenleri Kureyş ordusunun sancaktarı olarak Uhud’da İslam ordusunun kılıçlarıyla hayatlarını kaybettiğinden, İslâm’a düşmanlıkta en ileri giden Kureyş boylarından biridir. Maamafih, aralarında istisna isimler de vardır. İlk mü’minlerden olup Uhud’da İslâm ordusunun sancaktarı iken şehit edilen Mus’ab b. Umeyr de Abduddar oğullarındandır. Babası, amcası ve kardeşleri Uhud’da öldürülen Osman b. Talha ise Hudeybiye barışından sonra İslam’a yönelmiştir.

Neticede, Abduddar oğulları, Resûlullah aleyhissalâtu vesselamın ricasına icabetle kapıyı açarlar. Ama bu arada, Kureyş’te saygınlık yarışı içinde oldukları Hâşim oğullarından bir isim, Peygamber’in amcası Abbas, anahtarın artık Abduddar oğullarından alınıp Hâşim oğullarına verilmesi talebiyle Resûlullah’a gelir. Çünkü bu görev, Abduddar oğullarına büyük bir prestij bahşetmektedir. Hem Kureyş içinde hem bütün Arap kabilelerinin gözünde, Kâbe’nin bakımını yapma ve anahtarlarını elinde tutma (sidâne) görevi, kabileler arası işbölümünde Hâşim oğullarının uhdesine verilen hacıların su ihtiyacını temin etme (sikâye) görevinden daha prestijli bir mevkidedir.

Emanet âyeti işte bu şartlarda iner ve âlemlerin Rabbi en muktedir gözüktükleri şartlarda mü’minlere vazgeçilmez iki temel ilke olarak ‘emaneti ehline verme’yi ve ‘adaletle hüküm verme’ gereğini hatırlatır: “Ey iman edenler! Allah size emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir” (Nisâ, 4:58).

Farklı versiyonları ile rivayetlerin toplamından anlaşılan o ki, Hâşim oğulları galip ordunun en önde gelen boyu, kendileri ise Mekke’nin teslim olmuş müşrik boylarından biri oldukları halde Kâbe’nin anahtarıyla ilgili mevcut hakları üzerine inen bu âyet, Abduddar oğullarının İslâm’a yönelik geçmişten gelen nefretini izale eder, kalblerini İslâm’a karşı yumuşatır. Ve çok zaman geçmeden, daha önceden İslâm’ı seçmiş Osman b. Talha’nın kuzeni Şeybe b. Osman’dan başlayarak, onlar da Müslümanlar arasına katılırlar.

Âyetin mesajı, iniş sebebiyle birlikte, açık ve nettir. Allah emanetler ve işler konusunda ‘ehliyet’i temel ilke olarak koymakta, ‘asabiyet’le hareketi ise men etmektedir. ‘Bizden-onlardan’ ayrımı değil, ehliyet ve liyakat temel ilkedir. Âyet, emaneti ehlinize değil, ‘ehline’ vermelisiniz diye emretmektedir.

Mesajı bu kadar açık, nüzul sebebi bu kadar net, mucebince amel edildiğinde ortaya çıkan netice ise bu kadar aşikâr olan bu âyetin emrine bu ülkede........

© Serbestiyet