İktidarın Kürt ‘açılımı’ üzerine bir not
Görüntüde Bahçeli’nin başlattığı ve Erdoğan’ın hemen sahiplenip desteklediği Kürt ‘açılımı’, meselenin demokratik çözümünü isteyenlerce ‘ihtiyatlı bir coşku’ ile karşılandı. Ufkunun ne denli geniş olduğunu bilemesek de bunun ciddi bir adım olduğu ve ciddiye alınması gerektiği açık.
Başarı iktidarı ‘anlamayı’ gerektiriyor. İktidarın anlam dünyasındaki meseleler ve değerler hiyerarşisini göz ardı edersek boş hayallere kapılmak mümkün. Öte yandan bu girişimi kategorik olarak reddetmenin de siyasi vebali fazla.
Dolayısıyla konuya yaklaşırken, güncelin heyecanına kapılıp gitmemek ve daha geniş bir çerçevede değerlendirme yapabilmek adına, iki temel noktanın altını çizmek istiyorum.
Birincisi bu ‘açılımda’ dış konjonktürün ne denli belirleyici olduğuna ilişkin. İsrail’in tüm bölgeyi etkileyen operasyonları, İran’ın güç ve prestij kaybı, Rusya’nın mesafeli kalma zorunluluğu ve Amerika’nın ‘işlerin olgunlaşmasını bekleyen’ tavrı söz konusu olunca, Orta Doğu bir anda çok aktörlü ve egemenlik boşlukları içeren bir bölgeye dönüştü. Bu durumun iktidarı bir Kürt ‘açılımına’ sevk etmiş olması muhtemel, ama ‘açılım’dan ne anladığımıza bağlı.
Eğer Orta Doğu’daki ortam iktidarda bir ‘korku’ yaratmışsa dış konjonktürü ‘açılımın’ nedeni olarak görebiliriz. İşlerin kontrolden çıkabileceğini, Türkiye’nin Suriye’deki pazarlık gücünün devam etmeyebileceğini, Kürt hareketinin siyasi manevra alanının artabileceğini, bu dinamiğin yurt içi Kürt hareketine de yansıyabileceğini düşünmüşlerse bir an önce bir ‘açılım’ yaparak işin mecrasını değiştirmek istemiş olabilirler.
Eğer durum bu ise, dış konjonktür ‘açılımın’ nedenidir ama aynı nedenle de buradan meselenin demokratik çözümü yönünde pek bir şey çıkmaz. Çünkü iktidarın önceliği korkularının izale edilebileceği bir ortamı yaratmak olacaktır. Bunu kendince yeterli oranda yaptığında ortada bir ‘açılım’ kalmayacağından emin olabiliriz.
Ancak Erdoğan’ın “İsrail’in topraklarımızda gözü var” gibi mantığı ve gerçekleri zorlayan bir cümle kullanmış olmasını da (sonrasında kapalı Meclis oturumu yapıldığına göre) ciddiye almak lazım. Burada gerçek bir ‘korku’ olamayacağına göre, mesele bir ‘hayal kaybı riski’ olabilir.
İttihatçı vizyonun belirgin ayaklarından biri, (ille fiziksel olmasa da en azından nüfuz anlamında) ülkenin yayılmacı potansiyelini ve her durumda başka ülkelerdeki sorunlara müdahale edebilme gücünü yükseltmek. Belki İsrail’in bölge stratejisi giderek bu hayalin önünde bir engel teşkil ediyor.
Ne var ki böyle bir etken ‘açılımı’ tetiklemiş olsa bile, Kürt meselesinde ‘demokratik çözüm’ arayışına girecek kadar etkili olamaz. Çünkü bir yanda sadece bir ‘hayal’, bir potansiyel var. Oysa diğer yanda geri adımı olmayacak bir ilkesel reform söz konusu.
Nitekim karşımızda Kürt meselesini demokratik bir zemine oturtmak isteyen ve bir türlü uygun ‘fırsatı’........
© Serbestiyet
visit website