Ötekilerin bütçesi |
“adalet yalnızca gelir dağılımı değil, tanınmadır.”
Nancy Fraser
Bütçe Hakkı, 1215 yılında Magna Carta Antlaşması ile birlikte İngiltere’de kralın keyfi vergilendirme harcamalarına ve savaş politikalarına son vermek için imzalanmış bir vergi hukuku belgesi niteliği taşımaktadır. İngiltere kralı John’un ağır vergi yüküne ve savaş politikalarına karşı yerel otorite olan baronların ve halkın isyanı ile kralın yetkileri sınırlanmış ve ilk kez kralın halka karşı hesap verme sorumluluğu ve zorunluluğu gündeme gelmiştir. Bir vergi hukuku belgesi niteliğinin yanında “savaşa dur diyen, bir barış anlaşması ya da belgesi” olarak ‘Bütçe Hakkı’ ‘Barış Hakkı’ ile de imgelenmiştir. “Temsilsiz vergi olmaz” ilkesi ile İngiltere’de ortaya çıkan bu gelişmelerden diğer ülkeler ve Türkiye de etkilenmiştir. Bütçe Hakkı kamu kaynaklarının toplum yararına etkin, verimli ve ekonomik kullanılması için oluşturulan bütçe sistemleri için zemin teşkil etmiştir.
Siyasi bir belge olan bütçe yasamanın yürütmeye gelirlerin alınması, giderlerin yapılmasını onaylayarak yetki verdiği mali, iktisadi, ve hukuki bir belgedir. Devletlerin bütçeleri hukuki, iktisadi ve politik belgeler olduğu gibi, aynı zamanda bir toplumsal kaynak tahsisine dayalı bir uzlaşıdır, bir toplum uzlaşısıdır. Bu nedenledir ki toplumdaki tüm inançları, etnik grupları, sınıf ve cinsiyet farklılıkları dikkate alınarak kaynaklar ve vergilerin yükü adil bir biçimde paylaşılmalıdır. Bütçe, devletin kimden ne kadar vergi toplayacağına ve bu kaynakları kimler için nasıl harcayacağına dair temel bir irade beyanıdır. Dolayısıyla, bütçe hakkı aynı zamanda eşit yurttaşlık hakkının en pratik ölçütüdür, zira devletin kimden vergi aldığı, kim için harcama yaptığı yalnızca ekonomi politikası değildir — yurttaşlık tanımıdır da. Ve bütçe, bir ülkenin ideolojik haritasının yansımasıdır. Dolayısıyla, bütçe hakkı aynı zamanda eşit yurttaşlık hakkının en pratik ölçütüdür. Bu bağlamda bir yurttaşlık görevi olarak bütçe hakkı bilinci ile, sadece vergi vermek değil toplanan vergilerin hesabını da sormak gerekir. Verginin nerelerde harcandığının hesabını sormak 17. yüzyıl Avrupa’sında kazanılmış bir haktır. 17. yüzyılda Petition of Right (1628) ve Bill of Rights (1689) ile bu ilke parlamentonun temel yetkisi hâline gelmiştir. Artık kral değil, halkın temsilcileri vergilendirmeye ve harcamaya karar verebilecektir. 1789 Fransız Devrimi bu hakkı evrenselleştirdi. İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin 14. maddesi açıkça şunu söyler: “Tüm yurttaşlar, kamu katkılarının gerekliliğini belirleme, bunların gönüllü olarak ödenmesini kabul etme, nasıl kullanılacağını izleme ve miktarını belirleme hakkına sahiptir.” Böylece bütçe hakkı, sadece bir vergi meselesi değil, kolektif yurttaşlık hakkı bilincine dönüşmüştür.
Bütçenin demokratik olarak nitelendirilebilmesi farklı tüm toplumsal kesimlerin ihtiyaçlarını, kimliklerini cinsiyetlerini ve taleplerini eşit derecede katmasıyla mümkündür.
Ne var ki Türkiye’de bütçe, iktidarın ideolojik tercihlerinin bir uzantısı olarak işlev görür: Diyanet İşleri Başkanlığı’nın devasa payı ile emekçilere, emeklilere, kadın örgütlerine, Alevi kurumlarına ya da LGBTİ sivil toplumuna ayrılan sınırlı kaynaklar arasındaki fark, bütçenin kimlere “yurttaş” ve öteki muamelesi yaptığının net........