“Kemalist rönesans” mı, burjuva ideolojinin (şimdilik) en son savunusu mu?

Dünyada siyasal, sosyoekonomik ve ekolojik krizlerin giderek derinleştiği tarihsel bir eşikten geçiyoruz. Her kriz anında olduğu gibi, daha adil, daha huzurlu, daha iyi bir dünya ve yaşam düşleyen insanlar, böyle bir dünya ve yaşam sunabilecek, var olandan farklı olanın arayışına girerler ve ona doğru yönelirler. Örneğin, kapitalizm miadı dolmuş olsa da hükmünü sürmeye devam ettiği bu dünyada, kapitalizmden daha iyi bir dünya ve yaşam sunabilecek tek geçerli alternatif dün olduğu gibi bugün de sosyalizm iken, finans kapitalin merkezi ABD’de bile sosyalizmin özellikle gençler arasında ilgi görmeye başlaması hiç şaşırtıcı değildir.

Aynı şekilde şaşırtıcı olmayan başka bir şey de yönetici sınıfların sosyalizmin ilgi görmeye başladığı uğraklarda klişeleşmiş antikomünist yalanlarını, sahip oldukları sayısız mecra aracılığıyla dolaşıma daha sık sokmaya başlamalarıdır. Bunda bizzat devlet aygıtı da aktif rol oynar. Örneğin ABD, kendisi bizzat komünist olmadığını, demokratik sosyalist (“çekingen antikomünist” olarak okuyabiliriz) olduğunu söylese de, Mamdani’nin artan popülerliği ve nihayetinde New York Belediyesi seçimlerini kazanmasının da etkisiyle, 2-8 Kasım tarihleri arasını “antikomünizm haftası” ilan etmişti. Takip eden haftada ise, Temsilciler Meclisi’nde yapılan bir oylamada sosyalizmin dünya çapında 100 milyondan fazla insanı “katletmiş” “korkunç” bir ideoloji olduğunu iddia eden bir önerge oylanmıştı.

Türkiye’de de aynı şekilde bu çoklu krizlerin derinleştiği ve elbette Türkiye’nin koşullarına uygun bir karakter kazanarak ilerlediği bir tarihsel eşikten geçiyoruz. 19 Mart’ı takiben özellikle üniversiteli gençliğin barikatları nasıl yıktıklarına ve en ön saflarda nasıl mücadele verdiklerine gözlerimizle hepimiz şahit olduk. Aynı düzen devam ettiği sürece geleceğine umutla bakamayan; iş bulamayan, bulsa da ya istemediği işi yapmak zorunda kalan ve buna rağmen geçimini sağlayamayan gençler bir alternatifin, daha iyi bir dünya ve yaşamın alternatifi arayışı içindeler ve ABD’de olduğu gibi burada da gençler arasında sosyalizmin geçerli bir alternatif gelecek sunan ideoloji olarak ilgi görmeye başladığı tespitini kendi deneyim ve gözlemlerimizle rahatlıkla yapabiliriz diye düşünüyorum. Elbette “gençler” derken tüm gençliğin sosyalizme ilgi duymaya başladığını iddia edemeyiz (ne de sosyalizme tek ilgi duyanların gençler olabileceğini); seküler milliyetçilik, Kemalizm gibi sosyalizme hasım burjuva ideolojilerini kendine pusula edinen gençler de vardır ancak Kemalizm’e “rönesans” yaşatacak kadar öyle niteliksel bir baskınlıkları olduğunu iddia etmek abartıdan başka bir şey olmayacaktır.

Ancak ABD’den farklı olarak, en azından bu aşamada, buradaki devlet aygıtı herhangi bir günü ya da haftayı “antikomünist” hafta ilan etmeye girişerek; “Red Scare”in evrenselleştirilmiş yalanlarını burada da düzenli olarak pazarlamaya girişerek sosyalizme ilgi duymaya başlayacak, başlayan insanları şimdiden korkutmaya, uzaklaştırmaya çalışmaya girişmiştir de diyemeyiz. Burjuva düzenin, hegemonya krizi yaşadığı uğraklarda, geçmişte kitleleri belirli ölçülerde seferber edebilmiş ideolojik formlara yeniden sarıldığı bir gerçektir. Ancak burjuva düzen böyle bir hegemonya krizi şu an yaşamamaktadır ve 1923 yılında kurulan düzenin bu Momentteki temsilcisi olanların böyle bir kriz yaşasalar dahi dolaşıma sokmak üzere Kemalizm’i seçecekleri çok şüphelidir. Ancak gördüğümüz kadarıyla böyle bir soruyla uğraşmamıza gerek bile yoktur. Lakin Kemalizm’i dolaşıma sokmaya çalışan başkaları, hem de komünist olma iddiasındaki bir taraftan, halihazırda vardır. Bunun en son örneklerinden biri Aydemir Güler’in........

© sendika.org