menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kürt halkının tarihsel kavşağı

13 1
previous day

Kürt halkı on yıllardır sürdürdüğü mücadelenin günümüzdeki aşamasında özgürleşme hamlesini toplumsal ve siyasal alanda vereceği meşru mücadelelerle yürütme yönelimi içine girdi.

Kürt halkı, mücadele içinde ağır bedeller ödemiş olsa da, o bedeller boşa gitmedi. Yaşanan olağanüstü süreç olağanüstü değer yaratmış, Kürtler halk olarak önceki hallerinden niteliksel olarak çok daha güçlü bir konuma yerleşmiştir.

Kürt halkı, on yıllardır sürüp gelen mücadele sürecinde olgunlaşmıştır. Kendi ihtiyaçlarının bilincinde olan, kazandığı hakları koruma ve yenilerini kazanmanın ancak mücadele ederek olabileceğini deneyleriyle öğrenen özneleşmiş bir halk gerçekliği oluşmuştur.

Ne olduğunu, gücünü ve ihtiyaçlarını bilen bir toplumsal özneleşme bütün silahlardan bin kez daha güçlü bir duruşun zeminidir. Kürt halkı böylesi güçlü bir duruşa sahiptir.

Yok sayılan Kürt halk gerçekliği artık var! Yaşanan mücadele dönemi Kürt halkını düşürüldüğü bataklıktan çıkarmış, dimdik ayağa kaldırmıştır.

Şimdi, Kürt halkının halk olarak varlığının ve eşit yurttaşlık hakkının anayasal teminat altına alındığı demokratik bir anayasa hedefine doğru yürünecek meşru bir toplumsal ve siyasal mücadele dönemi açılıyor. Mücadelenin en büyük teminatı da özneleşmiş Kürt halkıdır.

Kürt halkının on yıllardır sürüp günümüze akan mücadelesinin içinde yetişen kahraman evlatlarının en yüksek yoğunlaşma ve fedakarlıkla yeni dönemin içinde de halkın özgürlüğü için mücadele etmeye devam edeceklerinden eminiz.

Kürt halkının mücadelesinin öncekilerden ve aynı dönemde diğer Kürdistan bölgelerinde olanlardan farkı, mücadelenin kurucu ve yürütücü önderlerinin neredeyse hepsinin yoksul Kürt ailelerinin evlatları olmalarıydı.

Bu gerçeklik, daha önce şu ya da bu Kürt egemen kesiminden gelen liderlere sahip olan Kürt halk hareketlerinin yaşadığı yenilgilerin tam zıddı bir sonuç üretmiş, halkın özneleşmesi gibi muazzam bir sonuç yaratabilmesini belirlemiştir.

Sadece politikleşmiş öncü güç değil, sömürgeci egemenlerin yoksullaştırdığı Kürt halkı da, evlatları olan yoksul gençlerin öncü hamlelerle açtığı yola girmiş, o yolda evlatları kadar kahramanca mücadele ederek yasal ve meşru alanlarda yeni mücadele alanları açıp mücadeleyi toplumsallaştırarak meşruiyet kazandırmış, meşru-yasal kurumlara kavuşturmuştur.

Kürt halkı yeni dönemde eskisinden daha yoğun ve karmaşık sorunlarla yüzleşecek, daha ağır tasfiye tehlikelerini aşmak zorunda kalacak. Silahlı mücadelenin dayattığı çıplak güçle başarabildiği ön açıcılık ve yarattığı güç dengeleriyle sağladığı koruma kalkanının desteği artık olmayacak. Şimdiden sonra sadece çıplak olarak halk gerçekliği mücadele verecek. Kürt halkı böylesi bir dönemi de aşabilecek birikime sahiptir, ancak çok farklı ve karmaşık sorunlarla baş edebilmek için eskisinden çok farklı kapasiteler kazanılmak zorundadır.

Sokaklardan semtlere ve şehirlere yayılan bir alanda toplumsal yaşamın bütün hallerini özgürlük hamlesinin toplanma ve mücadele alanlarına çevirmek gerekiyor. Sistemin siyasal egemenlerinin devlet şiddeti ve medya üzerinden, sermaye güçlerinin ise pazar ilişkileri üzerinden dayattığı siyasal ve ekonomik süreçlere karşı halkın kendisini özgür bir irade olarak yeniden ve daha üst bir zeminde inşa etmesi gerekecek.

Egemenler yeni dönemde mevcut özgür ve bağımsız bir iradeleşme-özneleşme yaşayan halk gerçekliği yerine, siyasal ve toplumsal alanda kazandığı inisiyatifi süreç içinde kaybederek edilgenleşen, şimdiye dek kazandıklarından daha fazlasını koparıp almak için mücadele etmek yerine verilenle yetinen, daha fazla tüketim yapmayı yaşamının amacı yapan, kendisi olarak özne olmak yerine egemenlerin nesnesi olan bir halk yaratmaya çalışacak, bu sürece de “normalleşme” diyeceklerdir.

Tam tersine, Kürt halkı kazandığı özgür-bağımsız özne konumunu sürekli olarak daha da güçleneceği yeni zirvelere doğru taşımak, böyle zorlu bir yürüyüş için yeni toplumsal ve siyasal kapasiteler kazanmak zorundadır.

En küçük zaafın sistem tarafından üstünde oynanarak şimdiye dek kazanılmış bütün değerleri yutacak büyük bir kara deliğe çevrilmeye çalışılacağını hiç unutmamak, yeni döneme olağanüstü yoğunlaşma ve hassasiyetle yaklaşmak gerekiyor.

Kürt halkı da, yeryüzündeki bütün halklar gibi “sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış bir kitle” olmayıp, sınıflardan oluşmaktadır.

Yeni dönem Kürt halkı içindeki sınıf gerçekliğini eskisinden daha fazla öne çıkaracaktır.

Ezilip yok sayılan bir halkın özgürleşme hamlesi farklı sınıfları etrafında toplayabilen özel bir çekim gücüne sahip olsa da, mücadelenin geldiği güncel aşamada kimlikle ilgili kimi sorunlar çözüldükçe hareketin içindeki farklı sınıfların farklı ihtiyaçlarının öne çıkması ve bu özel ihtiyaçları temelinde hareketi belirlemeye çalışmaları kaçınılmazdır.

Türkiye halkının “sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış bir kitle” olduğunu iddia edip sınıf mücadelesini vatan hainliği olarak gören Mustafa Kemal, en tepesinde olduğu siyasal egemenlik aygıtını modern sermaye gücü finans kapitalle antika sermaye gücü tefeci bezirganların ortaklığının ihtiyaçlarını en üst düzeyde sağlamaya adamış, işçi sınıfının ise siyasal mücadele vermesi bir yana sendika kurmasını bile yasaklamıştır. Açıktır ki, “kaynaşmış” değil “sınıflara ayrılmış” bir ülke vardı ve devlet siyasal egemeni olduğu ulusal sınırlar içindeki sermaye sınıfının ihtiyaçlarını karşılamaya odaklanmıştı. Ulusal sınırların içinde kalan coğrafya ise, üstünü kaplayan parlak ama yüzeysel söylemleri çekip alırsak, yerel sermayenin kendisini güvenceye aldığı ve egemenliğini her gün yeniden ürettiği pazar alanıydı.

Günümüze gelirsek, şimdi yürüyen süreç içinde de Kürt sermayesi kolay uzlaşmalarla yetinip, Türkiye’de gelişen kapitalizmin şimdiye dek yeterince faydalanamadığı olanaklarından yararlanmayı, hem Türkiye metropollerinde hem de kapitalist gelişmenin daha zayıf olduğu İran, Irak ve Suriye’deki Kürt bölgelerinde yaygın ve yoğunlaşmış sermaye birikim kanallarına sahip olmayı ve Kürdistan’ın bütününde hegemon sermaye gücü olmayı isteyecektir.

Kürt halk gerçekliği içinde şimdiye dek mücadelenin en ağır yükünü taşımış, dağlarda canlarını vermiş ya da normal ihtiyaçlarını bile gündemleştirmeden onlarca yıldır kendisini tümüyle mücadeleye adamış yoksul Kürt ailelerinin kahraman evlatları mücadelenin sınıfsal ihtiyaçların öne çıkmaya başlayacağı yeni döneminde de en öndeki görevlere talip olacağını, halkın özgürleşmesi sürecinin sürekli daha da ileriye taşımaya çalışacaklarını umuyoruz.

Kürt halkının özgürleşme sürecinin daha ileri hedeflere doğru hareket etmesi ancak ve sadece şimdiye dek mücadeleyi sırtlayan yoksul emekçi Kürtlerin örgütlü gücüyle sağlanabilir.

Zıt sınıf çıkarlarının farklı yönelimleri ivmelendirmesi normaldir ve silahlı mücadelenin yarattığı yüksek gerilimin baskısıyla öne çıkmayan farklı sınıf çıkarlarının yeni dönemde kendilerini daha fazla dayatması kaçınılmazdır.

Sınıflar arasında yaşananacak gerilim, ilk elden mücadeleyi daha ileri götürmeye güdülü olan hat ve kolay uzlaşmalara hevesli olan hat ayrışması olarak kendisini gösterebilir.

Kolay uzlaşma beklentisinde olanlar, hem devletin tarihin derinliklerinden çıkıp gelen despotik geleneğinin gücünü görememeye ya da görmemeye eğilimli olacak hem de temsilcisi olduğu Kürt sermayesinin hızla büyümekten başkasına kapalı olan özgün bilincinin baskısıyla Kürt halkının özgürlüğünün olası en asgarisine razı olmaya güdülü olacaktır.

Öte yandan, sadece egemenler ve emekçiler ayrımı değil, aynı zamanda günümüzde farklı ihtiyaçları olan farklı bölüklere ayrılmış olan emekçilerin ittifak ya da parçalanma ikileminden hangisine yöneleceği de önemlidir. Hareketin en başarılı olduğu alanlardan birisi de burasıdır, ama günün yeni koşullarında bu yeteneğin bir kez daha ama eskisinden daha kompleks bir yapıda yeniden üretilmesi gerekecektir.

İnsanlar kendi öznel bilinçlerinde “sadece” etnik, inanç, cinsel ya da başka kimliklerini özgürce yaşayabilmek veya çok çeşitli başka hedeflere yayılabilecek toplumsal ve siyasal hedefler için mücadele ettiğini sanarken bile, farkında olarak ya da olmadan, “aynı zamanda” mensubu oldukları sınıfları için de mücadele ederler; siz kendi öznel bilincinizde bir sınıfa mensup olduğunuz gerçeğinden kaçsanız bile, o zaten sizi doğum anınızdan itibaren kuşatıp belirleyen ve keyfinize göre yok edemeyeceğiniz bir maddi gerçeklik olarak peşinizi bırakmayacak, hep sizinle olacaktır.

Bu nesnel gerçeklik, bizzat şimdi yürüyen “süreç” için de geçerlidir.

Kapitalizmin küresel düzeyde yaşadığı çoklu krizlere bir çözüm olarak metropollerden başlayarak bütün yeryüzüne dayatılan demokrasinin tasfiyesi ve otoriterleşmeden faşizme uzanan bir alanda emekçilerin haklarının tasfiye edilip sermayenin mutlak egemenliğinin dayatıldığı güncel gerçekliğe sırtını yaslayan yerel iktidar, Türkiye’de de uzun zamandır sürdürdüğü faşizmin kurumsallaşması sürecini anayasal bir statükoya kavuşturmak istiyor.

“Süreç” masasının karşısında oturan iktidar mensupları iç içe geçen küresel ve yerel sermaye yönelimleri tarafından belirleniyorlar. “Süreç” bu güçler açısından bir demokratik yönelim değil, tam tersine faşizmin kurumsallamasına destek olacak ve egemenlerin bölgesel hegemonya yönelimlerine ön açacak bir araçtır.

Egemenlerin yapısı ve amaçları konusunda en ufak bir gölgelenme ağır sonuçlar yaratacaktır.

Mevcut haliyle fiilen faşizmi uygulayan ve bütün gücüyle fiilen uyguladığı faşizme anayasal bir statü kazandırmaya çalışan iktidar kırıntı halinde bile olsa mecburen vermek zorunda kaldığı bütün tavizleri fırsatını bulduğu ilk anda geri almak isteyecektir. İktidar açısından Kürt halkı “köprüden geçinceye” kadar taşınması gereken bir yüktür.

Ancak, egemenler de kadir-i mutlak bir güce sahip değiller.

Kürt halkı, bunca mücadele deneyinden sonra kendisine kurulan bütün tuzakları görebilecek kapasiteye sahiptir: Yeni dönem, yasal-meşru alanda kazandığı her mevziyi hızla en geniş toplumsallığa kavuşturup savunma hattını sağlamlaştırarak, kendi bağımsız taktik hattını süreklileşen bir pratikle fiilen hayata geçirerek, kendi özgür-bağımsız var oluşunu esas güç olarak görüp sürekli daha ileri adımlarla iktidara kendisini dayatarak kazanılabilir.

Bürokratik bir anlayışla Meclis’teki temsilcileri merkeze ya da zirveye koyan bir duruş, halkın inisiyatifini gölgeleyip Meclis’teki faaliyete tabi yedek güç konumuna indirgemeye eğilimli bir yapıyı doğuracak, halkı pasif seyirci konumuna sürükleyecektir. Meclis faaliyeti, halk hareketinin içinde herhangi bir imtiyaza sahip olmayan mücadele alanlarından birisi olmalı, Hareket’in bütününün yönelimlerine tabi olmalıdır.

Kürt halkı masanın karşısında oturanın yapısı ve hedefleri konusunda berrak bir bilinç ve savaşçı bir kurnazlıkla kendisini ifade ederek, kendi gücüne güvenip kendisini dayatarak yol alabilir.

Ya da mevcut iktidarla ancak halkın kendi ihtiyaçlarını her alandan ve her an dayattığı bir duruşa sırtını yaslayarak görüşülebilir; aksi durumda, kendi durduğu yerden Kürt halkına ters yönden tam da böyle davranan ve süreç ilerledikçe daha fazla davranacak iktidarın hamlelerinin sonuç alma olasılığı vardır.

“Komün geleneği” partimizin (Toplumsal Özgürlük Partisi) içinde bulunduğu geleneğin kurucu teorisyeni Kıvılcımlı’nın sosyalist ortamımızda “kitaba uygun görülmeyen” hatta pek dillendirilmesede “biraz tuhaf” görülen bir tespitidir. Gerçekte ise, “tuhaf” olan bir gerçeklik olan “komün geleneği” değil, gerçekliği kafalarındaki Batı odaklı ezberlenmiş şemalara benzemediği için göremeyip papağan gibi ezbere konuşanlardır.

Dünya toplumları tarih içinde “aynı” değil “farklı” yapılara ve biçimlere bürünerek günümüze dek akıp gelmiştir. Batı kendisidir ve bu da normaldir; normal olmayan........

© sendika.org