Deprem gerçeği ve şehirlerin dönüşüm ihtiyacı
Türkiye’de gündem ne kadar değişirse değişsin, bazı gerçekler sabit kalıyor. Deprem, bu ülkenin kaçamayacağı, öteleyemeyeceği, yok sayamayacağı bir hakikat olarak karşımızda durmaya devam ediyor. Her büyük sarsıntıdan sonra kısa süreli bir farkındalık dalgası yaşanıyor; ekranlarda uzmanlar konuşuyor, sosyal medyada acil eylem çağrıları yükseliyor, yetkililer planlardan söz ediyor. Fakat zaman geçtikçe toplumun hafızası yeniden silikleşiyor, şehirlerin kaderi aynı çerçeve içinde kalıyor. Oysa deprem, yalnızca bir “afet” değil; şehirlerin nasıl kurulduğuna, nasıl yaşandığına ve nasıl yönetildiğine dair en büyük sınavdır.
Riskli Bir Coğrafyada Yaşamak
Türkiye’nin yüzde 92’si aktif fay hatlarının etkisi altında. Bu, aslında her adımımızın, her binanın, her yaşam alanının bir planlama bilinciyle inşa edilmesi gerektiği anlamına geliyor. Fakat geriye dönüp baktığımızda, uzun yıllar boyunca şehirlerimizin gelişiminin plansızlık ve hızlı büyüme baskısı altında şekillendiğini görüyoruz. Bugün de pek çok kentte yorgun ve riskli yapılarla dolu mahalleler, dar sokaklar ve afet anında adeta “çıkışsız” hâle gelen bölgeler var.
Deprem gerçeğini kabul etmek, yalnızca fay hatlarını haritada görmekle olmaz. Bu gerçek, aynı zamanda mevcut yapı stoğunun sorgulanmasını, risk haritalarının güncellenmesini ve vatandaşların güvenli yaşam........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein
Rachel Marsden