menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Hazır ama hazırlıksız: Ergenlik ve gençlik üzerine düşünceler

12 0
12.11.2025

Topluma dönük yazılarda zaman zaman aynı temaları dönüp dolaşıp yazdığım, neredeyse aynı cümlelerle ele aldığım çok oluyor. Kırk yılı aşkın bir zamandır gazete ve dergilerde yazınca bu kaçınılmaz; bunca zaman içinde kim bilir kaç kuşak aynı yaşam evrelerinden geçtiyse, karşılaştıkları meseleler, çözüm bulmaları gereken konular neredeyse aynı kaldı. Bu şaşırtıcı değil; örneğin, bugünkü yazımda sözünü ettiğim ergenlik dönemi hakkında bizden önceki insanlar binlerce yıldır benzeri sorunlar üzerinde düşünmüşler.

Montaigne’in 450 yıl önce yazdığı denemelerine bakalım, tutkulu, dalgalı ve belirleyici bir delişmenlik döneminden söz ederken, “iyi bir hayat yaşama” amacı için hazırlıklarını henüz tamamlamamış olduğunu vurguluyor. Montaigne ya da başka düşünürler, çağdaşları olan gençlerle ilgili yazıp çizerken, bugün biz yetişkinlerin ergenler hakkındaki sözlerinden çok farklı kelimeler kullanmıyor. Ergenlere olan merakımız sadece onları anlamaya çalışmakla sınırlı değil, kendi ergenliğimizi, nasıl olup da kendimiz olduğumuzu anlamaya çalışmamızın bir parçası. Beynimizin müthiş bir gelişim hamlesi yaptığı bir dönemde, kimliğimizin, hayatımızın nasıl şekillendiğini anlamak toplumsal hayattaki yerimizi nasıl aldığımızı bilmek, bir yerde dünyayı anlamak gibi… Gençliğe merakımızın kaynağı sadece özlemden ibaret değil, anlayacağınız.

Ergenlik bir hastalık mı?

Ergenlik eşittir sorun demek doğru değil. Birçok araştırma sonucuna göre ergenlerin büyük çoğunluğunun, ergenlik dönemini, daha önceki veya daha sonraki dönemlere göre daha az sorunlu geçirdiklerini biliyoruz. O nedenle ergenlik dönemine ‘yine ne sorun var?’ beklentisi ile bakmak belki başka nedenlerle açıklanabilir. En başta biz yetişkinler, çoktan unuttuğumuz ergenlik döneminin kafa karıştırıcı özelliklerine alışmakta zorlanıyoruz. Çocuğumuzun yetişkinlere özgü birçok karakteristiği geliştirmesi, cinsel kimlik, bağımsız hareket ve birçok konuda en az bizim kadar becerikli, yetkin olmaları gibi.

Bu dönemin kendisini sorun olarak gördüğümüz zaman, ergenliği geçiştirilmesi gereken ya da kurtulunması gereken bir dönem haline getirebiliyoruz. Pek de öyle değil. Biz büyükler için belki bir sorun. Onların olası riskler karşısında hazırlıksız yakalanmalarından endişe ediyoruz. Listenin başında da cinsellik var. Söylediklerim büyük kent gençliği için daha çok geçerli olabilir. Madde bağımlılığı, alkol düşkünlüğü gibi sorunlar da sırada. Diğer yandan bu tür olası sorunlarla ilgili hazırlık çocukluk döneminde iyi kötü yapıldığında, çocuğun kendini kontrol becerileri ve öz-disiplini geliştirildiğinde, ergenlik sahici anlamda bir sorun değil. Madde kullanımı veya erken cinsellik diye tabir edilen sorunları yaşayanlarda ise, kendini kontrol, duyguları ifade edebilme ve kendini yeterince değerli görebilme özelliklerinin pek iyi gelişme fırsatı bulamadığını görebiliyoruz.

Meseleler birdenbire ergenlikle başlamıyor.

Ergenlikten önce gerek arkadaş uyumu gerek toplumsal kuralların gereğini yapabilme hususunda zorluk çeken çocukların ergenlik dönemi de zor geçmekte. Ergenlik herkes için zor bir dönem olmaktan ziyade, zaten davranışlarında veya duygularında zorluklar yaşayan ve bunun sinyallerini daha küçük yaşlarda veren çocuklar için, bu zorlukların çok belirgin ve dizginlenemez olduğu, artık ‘mızrağın çuvala sığmadığı’ bir dönem oluyor. Genel bir sorun oranı vermek gerekirse, yüzde10 diyebilirim kabaca. Özet: Ergenlikte sorun yaşamak istemiyorum diyenler, çocuklarının psikolojik dünyasına daha küçük yaşlardan başlayarak eğilmeyi deneyebilirler.

Ev kültürü: demokratik, baskıcı ya da başıbozuk?

Ergenlik sorunlarında ve bunların aşılmasında ev kültürü önem taşır. Neyin hoş görüldüğü, neyin yaşa özgü kabul edildiği, farklı, arzulanmayan davranışlara nasıl yaklaşıldığı, ev kültürünün gençleri en çok etkileyen yanlarından birisidir. Örneğin, şiddet ev kültürünün bir parçasıysa, ergenin hayatında da yeri olacaktır. Şiddet uygulayan, ya da başkalarının duygularına kayıtsız bir genç olmak kolaylaşır. Sadece örnek olmak ya da olumsuz özelliklerin teşviki anlamında bir etki ile sınırlı değil ailenin etkisi. Bir şekilde kaçınılmaz olabilecek psikolojik sorunlar için risk taşıyan çocuklara uygun davranışları geliştiremediğimizde, çok daha hafif atlatılabilecek bir sorunu çapraşık bir duruma sokabiliyoruz.

Bazı çocukların başkalarına göre daha yüksek sorun riski taşıdığını biliyoruz. Onlara bazı konularda daha fazla esirgeme, daha kişiye özel yaklaşım........

© Şalom