Bugünlerde hep birlikte bir Türk Ermeni kökenli akademisyenin Nobel Ekonomi Ödülü almasına şahit oluyoruz. Acemoğlu, bazı ülkelerin daha zengin oluşunu salt kültür, iklim, din ve basiretli liderler üzerinden açıklayan teorileri eleştiriyor. Kendi savına göre, esasen dikkate alınması gereken unsur ulusların ‘kurumsallaşma’ şekli. Verdiği örneklerle, kurumların yağmalayıcı ve sömürücü değil kapsayıcı olmaları gerektiğine vurgu yapıyor. ‘Why Nations Fail/ Ulusların Düşüşü’ adlı çalışmayı okuyanların genel eleştirisine baktım: Savını destekleyecek örnekleri cımbızla çektiğini düşünenler var. Batı insanının duymak istediklerini onlara akademik düzeyde anlatıp basit bir doğrusal ilişki kurarken dışladığı örneklerin analizi bilimsel olmaktan uzaklaştırdığını düşünenler de var.
Akademik eksiklikler umurumda değil, ben savın içerisindeki gerçeği kapsayan kendi gözlemlerimi yazacağım.
Kurumsallaşma, bireyin özgürce üretmesini destekler. Birey şöyle cümlelerle düşünür: Herkes sıra bekliyorsa sıra makul zamanda bana da gelecektir. Ben dava açarsam, haklı olduğum durumda kazanacağım.
Yani, kendisine uygulanan kısıtlama herkese yapılıyorsa hiçbir hınçlanma olmaz. Sistemi........