Çözülme

Bu değişimi en keskin biçimde hissettiren ise Trump’ın ikinci dönemi oldu. Herkes sadece Çin’i hedef alacağını düşünüyordu, ama işler hiç de öyle gitmedi. Trump, işe önce Kanada, Meksika, İngiltere, Avrupa Birliği, Japonya, Hindistan, Tayvan ve Güney Kore gibi müttefiklerine gümrük vergileri koyarak başladı. Bu durum, Çin’i Asya içinde izole etme çabalarına ters düştü. Çünkü ABD’nin yakın ortakları bu ortamda Pekin’le ilişkilerini derinleştirmenin yollarını aramaya başladı.

Trump’ın sözde ‘kurtuluş günü’ olarak duyurduğu 2 Nisan’daki geniş kapsamlı gümrük tarifeleri, piyasalarda paniğe yol açınca kısa sürede yumuşatıldı. Ardından Trump bu kez her ülke için ayrı bir tarife yaklaşımı benimsedi. Sonuçta İngiltere yüzde 10, Japonya ve Avrupa Birliği yüzde 15, Filipinler yüzde 19, Güney Afrika ise yüzde 30 oranında gümrük vergisiyle karşı karşıya kaldı. Çin’e önce yüzde 100’lük bir vergi tehdidi yöneltti, ancak Seul’deki Trump–Xi görüşmesinin ardından bu oran ortalama yüzde 45’e çekildi.

Bu adımlar, ABD’nin küresel ekonomik liderliğine rağmen, müttefiklerde derin bir güvensizlik yarattı. Dünyanın en güçlü ülkesinin başında, egosu yüksek ve içgüdüleriyle hareket eden bir lider varken, pek çok hükümet Trump’a doğrudan karşı çıkmaya kaçındı. Üstelik yapılan bu ikili gümrük anlaşmalarının ardından, İngiltere, Avrupa Birliği ve Güneydoğu Asya ülkeleri korkudan ABD’ye taviz niteliğinde ticaret anlaşmaları önermeye........

© Şalom